Kayıtlar

Eylül, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Stanford Üniversitesinden Palo Alto Garajlarına

Resim
Silikon Vadim O Kadar Yeşildi Ki... Bundan 40 yıl önce Amerikalı bir gazeteci San Fransisco’nun güneyinde yeşeren yeni bir oluşuma “Silikon Vadisi” adını taktığında ne kastettiğini pek kimse bilmiyordu. Bilişim devrimini yaratan transistör isimli alet 1956 yılında bu coğrafyada silikondan imal edildiğinde dünyanın başına neler geleceğini öngörebilen yoktu. İlk transistörün yapıldığı firmadan ayrılan iki mühendisin kurduğu şirketin isminin “İntel” olması küçük bir ipucu verebilir sanırım... Belki de bahsi geçen “silikon vadisi” ile, insanın başını aklından almak üzere tasarlanan göğüs implantasyonlarının kastedildiği zannedilmişti. Öyle ya, bahsi geçen coğrafyanın ABD’de Kaliforniya eyaletinde olması ve Kaliforniya adının Hollywood ile özdeşleşmesi, silikonun alternatif kullanım alanını çağrıştırıyor olabilirdi. Ama silikon vadisinin ne olup ne olmadığı, özellikle dot.com patlamasından sonra herkesin kafasına kazındı. San Fransisco’nun güneyinde uzanan bu bölge teknolocik kaçıkların bir

Sıradaki Şarkı: Kayleigh

Resim
Ya biz haklıydık, ya da ben yanılmıştım... Sonbahar ille de hüznün mevsimi olarak yaftalandığı için Eylül ayına hazin bir ayrılık şarkısıyla başlayalım ki adet yerini bulsun. 1980’lerin ortalarına dönelim ve Marillion’un muhteşem şarkısını dinleyelim: Kayleigh! Do you remember, barefoot on the lawn with shooting stars Do you remember, the loving on the floor in belsize park Do you remember, dancing in stilletos in the snow Do you remember, you never understood I had to go Şarkıcımız, Kayleigh isimli hatuna geçmişteki güzel günleri hatırlatıp durduğuna göre arkadan mutlaka bir itiraf, özür, pişmanlık gelecektir. Nitekim, bir sonraki dizede hemen konuya girer: By the way, didn't I break your heart Please excuse me, I never meant to break your heart So sorry, I never meant to break your heart but you broke mine Yani arkadaşlar, suçu ille de adamda bulmayalım, kızımız da onu üzmüş. Karşılıklı kırılmış kalplerin müsebbiblerinden dişi olanı, şarkının adından tahmin edebileceğiniz gibi, K

Haruki Murakami

Resim
"Acı kaçınılmazdır, ızdırap ise seçmelidir" Japonya’dan kesin dönüş yaptığımda bavulumun bir köşesinde Murakami romanları yığılıydı. Kitapları görüp “Bu da kim yahu” diye soranlara “Olm, bildiğiniz gibi değil, bu herif çağdaş Japon edebiyatının en büyük ismi, ahan da şuraya yazıyorum (parmağı ıslatıp sehpaya yazma efekti), on yıla kadar Nobel almazsa ben de kitaptan anlamıyorum” derdim. Arkadaşlarım da “Zaten kitaptan anlamazsın ki” diye beni bozarlardı. Gel gör ki, o zamanlar ülkemizde pek fazla bilinmeyen Murakami bugün kendi çapında bir fenomen oldu, hayranları geometrik hızla artmaya başladı ve benim Nobel kehanetim Türk medyasında bile dillendirilir oldu. Daha bir hafta önce gazetelerde “Bu yılın en büyük Nobel adayı Murakami” haberleri çıkmaya başlayınca oturup biraz Murakami’den ve bendeki izdüşümünden bahsedeyim istedim. Öyle ya, bundan birkaç yıl önce “Abi, bu herif yakında Nobel alacak” dediğimde “Hadi len ordan, Murakami de kimmiş” diyen arkadaşlarım, bugünlerde “M