En Kıdemli Dünya Vatandaşı: Stromatolit

Hafta sonu seyrettiğim bir belgeselden sonra en çok saygı duyduğum canlıyı (veya yaşam formunu) stromatolit olarak revize ettim. Şimdiye kadar çoğumuzun adını bile duymadığı stromatolit, dünya üzerindeki varlığımızı, medeniyetimizi ve konforumuzu borçlu olduğumuz canlıymış meğerse...

Canlıymış derken, stromatolit bir “canlı”nın adı değil En kestirmesinden, mavi/yeşil alglerin yaşadığı bir toplu konut olarak düşünebiliriz. Siyanobakteri (cyan = mavi/yeşil) olarak bilinen tek hücreli algler, deniz suyuyla gelen kalsiyum karbonat ile birlikte tortulaşarak kayamsı yapılar oluşturmuş. Bu tortu oluşumlarına stromatolit adı verilmiş ve tek hücreli bu yaşam formunun marifetleri zamanla keşfedildikçe hayranlık uyandırmış.




Yaklaşık 3,5 milyar yıl önce inşa edilmiş ilk "toplu konut"lar...

Efendim, siyano bakterinin en büyük özelliği oksijensiz fotosentez yapabilmesi. Bildiğiniz gibi, dünya ilk oluştuğunda (4,5 milyar yıl önce) atmosferde oksijenin esamesi okunmuyormuş. Sürekli patlayan yanardağların, çatlayan yerkabuğunun egemenliğindeki dünyanın atmosferi, su buharı, karbon dioksit ve metan gibi son derece ölümcül bir karışımdan ibaretmiş. Zamanla atmosferde fazlasıyla biriken su buharı yere inmiş ve okyanuslar oluşmaya başlamış (zamanla derken, yüz milyonlarca yılı kastediyorum).

Okyanuslarda tek hücreli yaşam formları belirmeye başlamış, ve bunlardan birisi de stromatolit, yani siyanobakteri kolonisi olmuş. Bu arkadaşlar fotosentez yaparken su moleküllerini parçalayarak ortaya serbest oksijen çıkarırlarmış. Serbest oksijen de hemen havaya karışarak bugünkü atmosferi yaratmış... diyecektim, ama o kadar basit değil!

Serbest kalan oksijen, havaya karışamadan suyun içinde serseri mayın gibi dolaşan demir iyonları ile birleşerek demir dioksit’i oluşturmuşlar - ki, biz buna kısaca “pas” diyoruz. Ve bu demir dioksit, okyanus tabakalarına çökelerek birikmiş, bugün hunharca kazdığımız demir madenlerini oluşturmuş. Yani, bindiğiniz arabadan evdeki buzdolabınıza kadar modern dünyanın bize sunduğu metalik nimetler stromatolitlerin milyonlarca yıllık fotosentezinin hediyesi...



Stromatolitlerin insanlığa hediyesi: Demir madenleri!

Demir gibi, en eski dönem petrol yatakları da stromatolit faaliyetlerinin devamı ile ilişkilendiriliyor. Yani, sabah uyandınız, bol oksijenli bir nefes aldınız, kaportası sacdan arabanıza binip benzincide depoyu fullediniz, ve bütün bunları stromatolit isimli sabır taşı bir bakterinin milyarlarca yıllık emeği sayesinde yaptınız!

Stromatolitler bıkmadan, usanmadan oksijen üretmeye devam etmişler ve bu oksijen demir tarafından tutuklanarak çökertilmiş. Ne zamana kadar; demir iyonları tükenene, okyanus serbest oksijene doyana kadar. Ne zaman ki “pas” oluşumu oksijen atomlarını “pas” geçmeye başlamış, oksijen de yavaş yavaş havaya karışmış, yükseklere süzülerek stratosfere kadar çıkmış ve burada üçer üçer gruplaşarak ozon tabakasını oluşturmuş. Güneşten gelen mor ötesi ışınları kesen ozon tabakası, dünya üzerinde daha yaşanabilir bir iklimin temelini atmış.

Stratosfer de ozona doyunca, oksijen bu sefer bizim soluduğumuz tabaka olan troposferde birikmeye başlamış ve çok hücreli, kompleks canlıların nefes alabileceği bir atmosfer evrilmiş. Tabii bu “oluşum” dünden bugüne olmamış; stromatolitlerin yaklaşık 3,5 milyar yıldır var olduğu, o gün bugündür oksijen jeneratörü olarak faaliyet gösterdiği sanılıyor.



Avustralya Shark's Bay'de bulunan bir stromatolit huzurevi...

Şimdi, olaya bir başka açıdan bakalım; bugün biz insanoğlunun var olabilmesi için uygun ortamı yaratan stromatolitler, hem kısmen kendilerinin, hem de diğer tek hücreli, oksijenli ortamlarda yaşayamayan akrabalarının felaketine yol açmış. Atmosferde oksijen seviyesi arttıkça bazı organizmalar (siyanobakteriler de dahil) yok olmaya başlamış.

Acaba o yıllardan (bundan 2-2,5 milyar yıl öncesi!) günümüze kalan bir bilimsel dergi bulsak, mesela “The Journal of Anaerobic Bacteria”, şöyle bir makale okuyabilir miydik:

“Stromatolit isimli bir çeşit yaşam formu dünyanın sonunu getirmeye çalışıyor! Oksijen diye zehirli bir gaz üreten bu stromatolitler yüzünden dünyadaki tüm canlıların nesli tükenmek tehlikesiyle karşı karşıya... Nedense dünya üzerindeki bazı canlılar kendi yaşam biçimlerini tüm dünyaya dayatmaya devam ederken biyolojik çeşitliliği hiçe sayıyor. Atmosferdeki oksijen seviyeleri korkutucu seviyelere ulaştıkça oksijensiz solunum yapan bakterilerin nesli tükenecek. Eğer bu stromatolitlerin kökünü kazımazsak, dünyamız üzerinde yaşam imkanı bulunmayan, cehennem gibi bir gezegene dönüşecek.”

Yaaa, işte her olguya “insan” gözünden bakınca, yukarıdaki gibi bir paragraf kulağa ne kadar saçma geliyor! Küresel ısınma ve sera gazları artışını bizler “felaket” olarak yorumlarken, ellerini ovuşturarak dünya üzerindeki yaşam sıralarını bekleyen nice yaşam formları var belki de?

Sadede gelirsek, başka organizmalar için “yaşanılmaz” olan atmosfer, stromatolitler sayesinde bizim için yaşanılabilir bir dünyaya dönüşmüş. Sonra ne olmuş, giderek daha kompleks, çok hücreli yaşam formları evrimleşmeye başlamış, hatta bazı otçul organizmalar stromatolitler üzerinde yaşayan siyano bakterileri yiyerek nesillerini tehlikeye sokmuş.



Milyarlarca yıllık stromatolit fosilleri...

Ancak dünya üzerinde halen stromatolit nüfusu yaşamaya devam ediyor. Boru değil, tam 3,5 milyar yıldır dünya üzerinde yaşayabilen bir canlıdan söz ediyoruz! Havasından ve kibirinden yanına yaklaşılamayan insanoğlu, değil 3,5 milyar, 3,5 milyon yıl dünya üzerinde tutunabilirse şaşarım...

Özellikle Avustralya’nın batısındaki Shark Bay, bu tosuncukların halen en yoğun bulunduğu bölge olarak biliniyor. Stromatolitler genellikle denizin aşırı tuzlu olduğu, böylece siyano bakterilerin otçul hışmından kurtulabildiği bölgelerde soyunu sürdürüyor. Belgeseli seyrettikten sonra, stromatolitlerin dünyadaki yaşam alanını araştırırken listede Burdur’un Salda Gölüne rastlayınca çok şaşırdım; meğerse, suyun kendine has mineral yapısı sayesinde bir çeşit tatlı su stromatoliti bu gölde var olmaya devam ediyormuş.



Burdur Salda Gölü'nün methini duymuştum, ama talı su stromatolitlerinden haberim yoktu...

Acaba siyano bakteri kardeşlerimiz, insanoğlu başta olmak üzere, çok hücreli organizmaların vefasızlığından, nankörlüğünden şikayetçi midir? Ya da bıyık altından gülerek “ben 3,5 milyar yıldır buradayım, siz bin yıl daha dayanın da görelim” diye nazire yapıyor mudur?

Unutmadan ekleyeyim; dünyadaki oksijen döngüsünde üretilen oksijenin sadece yarısı kara bitkileri tarafından fotosentezleniyor. Diğer yarısı da, okyanuslarda yaşayan algler, yani siyano bakteriler tarafından üretiliyor. Ve bu alglerin miktarı küresel ısınma, deniz kirliliği ve deniz suyunun asiditesinin artması yüzünden giderek azalıyor...



Zahmet edip uzaya çıkarsanız, okyanuslarda biriken siyano bakteri topluluklarını seyreyleyebilirsiniz...

Dünyadaki bitki popülasyonuna gösterdiğimiz hassasiyeti okyanuslardaki alglere de gösterelim, bugün sahip olduğumuz hayatı, medeniyeti, refahı borçlu olduğumuz dostlarımızı unutmayalım, onlar da evrene oksijen göndermeye devam etsinler!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"