Londra Olimpiyatlarında Türkiye

Londra Olimpiyatlarını açılış töreninden bu yana keyifle seyrediyoruz. Çin'in muhteşem açılış törenlerinden sonra, İngilizler de kendi meşreplerince, Mr. Bean'li, James Bond'lu, Paul McCartney'li ve bol rock müzikli nefis bir açılış yaptılar. Üstad Danny Boyle'un ellerine sağlık, olimpiyat Londra'ya yakıştı.



Benim olimpiyatlara katılım ile ilgili saplantılı fikirlerim vardır. Örneğin, ülkemiz adına kazanılan madalya sayısını fazla iplemem; mesela, 4 branşta 40 sporcuyla katılmak ve 10 madalya kazanmak yerine, 44 branşta 144 sporcuyla katılıp hiç madalya kazanamamayı tercih ederim.

Zaten bugüne kadar kazandığımız madalyaların çoğunu güreş, boks, tekvando gibi itiş kakış sporlarda elde etmişiz. Bireysel sporlarda varız, takım oyunlarında yokuz. Bireysel sporların da yüzme, atletizm, cimnastik gibi temel alanlarında esamemiz okunmuyor...

...derken, ilk kez bu olimpiyatlarda şeytanın bacağını kırmasak bile bir miktar burkuyoruz. Kadın voleybol ve basketbol takımlarımızla gurur duyuyoruz, maç kaybettiklerinde hayıflanıp üzülüyoruz! Olimpiyatlarda cimnastikçimiz, yüzücümüz (Derya Büyükuncu dışında), atletimiz ve hatta badmintoncumuz var! Londra'da 114 kişiyiz, belki ilk kez sporcu kafilemiz yönetici kafilesinden daha kalabalık. Artık sıfır madalya ile dönsek de gam yemem...



Beni hem çok sevindiren, hem de biraz endişelendiren nokta, başarıların çoğunun kadın sporculardan gelmesi. Bir kız babası olarak heyecan ve gurur duysam da, kadınların Türkiye'de spor hayatındaki varlıklarının kalıcı olup olmayacağından emin değilim. Filenin sultanları ile gurur duyan, onlardan madalya bekleyen millet ile, geçen sene İstanbul'da bir belediye otobüsünde şort giymiş bayan voleybolcuyu taciz eden, hakaret eden, kızı otobüsten inmeye zorlayan millet aynı. Bir iki jenerasyon sonra sporcu kızların ardı gelir mi diye şüphe duyuyor insan...

Tabii bir de 2020 olimpiyatlarına talibiz. Yıllardır "Türkiye olimpiyat düzenleyebilir mi" geyiği içinde savrulduktan sonra, bu işin altından tesis ve altyapı olarak çıkabileceğimiz, ama ulaşım, sosyal altyapı, olimpiyat ruhu ve olimpiyatlara ilgi konusunda çuvalllayabileceğimiz fikri kamuoyumuzda ağır basıyor.



Örneğin, Londra Olimpiyatlarının en göze batan alamet-i farikalarından biri Olimpiyat Meşalesi idi. Son derece yaratıcı bir fikirle dünyaya parmak ısırttılar. Türkiye'de ise ateş, meşale, yaratıcı fikir falan denilince beni bir endişe basıyor. Umarım Penguen dergisinin son kapağındaki gibi bir durum yaşanmaz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"