Haight-Ashbury-Castro Üçgeni

ÇİÇEK ÇOCUKLARDAN “NEŞELİ” ÇOCUKLARA...
San Francisco denilince tramvaylar, Golden Gate Köprüsü ve Çin Mahallesi ile beraber, şehrin bir özgürlükler ve aykırılıklar diyarı olduğu da akla gelir. Zaten şehirde gezerken City Lights kitapçısında ve Vesuvio Bar’da beat kültürünün nasıl yeşerdiğini, kendini ifade etme gücü bulduğunu görmüştük.
Gayet bohem bir hayat tarzı yaşayan beatnikler, öncelikle şehir merkezinde, City Lights kitapçısı yakınlarındaki North Beach civarında ikamet etmişler. Zamanla şehrin bu bölgesi gelişmiş, kiralar artmış ve çulsuz beat kuşağı kendine yeni bir mahalle aramış. Haight Ashbury civarlarını gözlerine kestirmişler ve yavaş yavaş bu muhite sızmışlar.
Savaş sonrası orta tabaka Amerikalı’nın konformist hayat tarzına karşı gelen, doğu felsefesine saygı duyan, içki, uyuşturucu ve cinsellik konusunda gayet liberal, müzik ve edebiyata tutkun gençlerin yöneldiği “beat” akımı, zamanla toplumsal gelişmelerin de etkisiyle hippiliğe doğru evrilmiş.
Şimdi diyeceksiniz ki, “beat ya da hippi, ne farkı var”. Bir bakıma haklısınız, farklar çok da fazla değil, bence hippilik beat akımının biraz daha politize, ön plana çıkan ve belki daha ütopik bir versiyonu. İki akım arasındaki en büyük farkı şu özdeyiş açıklar: “Bir hippi, günün birinde dünyanın güzel bir yer olacağına inanır. Bir beat ise, dünyanın her zaman boktan bir yer olarak kalacağını bilir”.
Neyse efendim, beat/hippi dönüşümünün merkezi Haight-Ashbury mahallesi olmuş. Burada yaşayan orta sınıfın yeni banliyöleri tercihi, bir otoban projesi yüzünden konutların düşen değerleri derken hippi kardeşlerimiz bölgeye akın etmiş.
Muhit, kariyerinin zirve noktasını 1967 yılındaki “Summer of Love” (Aşk Yazı) ile yapmış. O yaz yurdun dört bir yanından Haight-Ashbury’e akın eden çiçek çocuklar mekanı renklendirmişler. Janis Joplin, Grateful Dead ve Jefferson Airplane gibi rock gruplarının da muhite yerleşmesiyle vur patlasın çal oynasın bir yaz yaşanmış burada... Golden Gate parkında toplaşan gençler ilk kez ateş başında toplaşıp gitar eşliğinde “Akdeniz Akşamları”nı söylemişler.
“Summer of Love” hareketinin sloganı “power of love” olmuş ve en anlamlı özdeyişini Jimi Hendrix buyurmuş: “When the power of love overcomes the love of power, the world will know peace”; yani “Aşkın gücü, güç için duyulan aşkı yendiğinde dünya barışa kavuşacak”
Peki, öyle olmuş mu? Pek sanmıyorum... Durumu yerinde tespit etmek için Haight caddesine gittiğimizde, aşkın gücünün maça 3-0 yenik devam ettiğini görüyoruz. Bölge, hippilerin elinden geri alınmış, şık ve pahalı kafelerle, butiklerle donatılmış. Tabii hippiliğin rantını yemek amacıyla oryantalist dükkanlar, eksantrik kitap ve plaklar satan işletmeler, dövmeciler, sanatçılar cadde boyunca yerlerini almış.
Haight Caddesi yürüyüşünüze Golden Gate parkı girişinden başlamanızı tavsiye ederim. Muhit oldukça şık ve sevimli; 1800’lerde inşa edilen Viktorya tarzı rengarenk evler gözünüzü okşuyor. Cadde boyunca ilerlerken göreceğiniz dükkanlardan içeri girip rafları karıştırmak, tütsü ve “ot” kokusunu içinize çekmek keyfinizi artırabilir.
Bölgede halen hatırı sayılır bir hippi ve evsiz nüfusu yer almakta. Aralarında dilenenler, ot satanlar, müzik yapanlar ve sokak gösterileriyle iştigal edenler bulunmakta. Cadde boyunca ilerleyince, Haight’in Ashbury ile kesiştiği noktaya ulaşacaksınız; işte burası hippi imparatorluğunun başkanlık sarayı olmuş 45 yıl önce...
Haight boyunca ilerlemeye devam ettiğinizde, benim en hoşuma giden atraksiyon olan “camdan uzatılmış bacaklar”ı göreceksiniz:
Ne amaçla yapıldığını anlamasam da, caddeye büyük renk katan bu bacakları gördükten birkaç blok sonra, çok ilginç bir manzarayla karşılaştım:
Haight caddesinin diğer ucundaki bir evden, bu dolgun bacaklara nazire yaparcasına iki çift ayak sarkıtılmıştı. Orijinali kadar baştan çıkarıcı olmasa da, gerçek hayatın sanatı taklit ettiği bir an olarak zihnime kazıdım...
Haight caddesinin sonlarına geldiğinizde, sağ tarafınızda yükselen bir tepe ve geniş bir park alanı göreceksiniz. İspanyolca’da “güzel manzara” anlamına gelen Buena Vista parkı, gerçekten de muhteşem San Francisco manzaraları sunacaktır size: 
Parkın yeşilliği içinde dinlenelim, derin bir nefes alalım ve çiçek çocukların mahallesinden yumuşak çocukların muhitine doğru ilerleyelim... Evet, San Francisco tefrikasının başından beri aklınızı kurcalayan sorunun cevabı geliyor; dünyanın en büyük ve hareketli “gay” mahallelerinden birine ev sahipliği yapıyor San Francisco...
San Francisco’nun iki değişik çok renkli kültürü, birbirilerine yürüme mesafesinde konuşlanmış. Bu yüzden, Buena Vista parkından çıkıp biraz güneye indiğinizde SF eşcinsellerinin başkenti Castro’ya ulaşacaksınız. Mahalleyi nasıl tanırım diye düşünmeyin; çünkü tüm dünyada eşcinsel hareketin simgesi olmuş gökkuşağı bayrağı Castro semalarında gururla dalgalanıyor.
Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturayım; homofobik bir insan değilim, bu yüzden yazımda “gay mahallesi” gibi tanımlar geçerse “vay efendim!” diye üstüme saldırmayın. Zaten bildiğiniz gibi, “gay” kelimesi İngilizce’de “neşeli” anlamına geliyor; sadece son birkaç onyıldır eşcinsellik ile bağdaştırılır oldu. Örneğin, Fitzgerald ustanın Great Gatsby’sini okurken sık sık “ne kadar da “gay”dik” benzeri cümleleri gördüğümde “tööbe tööbe” çekmiştim, meğerse neşeden, keyiften bahsedermiş.
Zamanla “gay” sözcüğü “neşeli” anlamından sapıp, umursamaz, aykırı, hedonist ve giderek eşcinsel nüanslarına doğru kaymış. Zıt anlamlısı olan “straight” ise ciddi, sıkıcı gibi anlamlardan heteroseksüel anlamına oturmuş.
“Gay”lik konusunu bir miktar aydınlattıktan sonra, niçin San Francisco’nun gay topluluğu için bir çekim merkezi olduğu konusuna açıklık getirelim... Efendim, ikinci dünya savaşı sırasında Pasifikte seyreden yüzlerce Amerikan savaş gemisi onbinlerce erkek nüfusu barındırıyormuş. Gemilerde bugünkü gibi “G.I. Jane”ler olmadığından, bu erkek nüfus aylarca birbirinden başkasını görmemiş.
Eh, denizin ortasında yapacak şey yok; çarpışmaların yoğun olmadığı günlerde bakışları birbiriyle çarpışmaya başlamış. Giderek birbirlerinden hoşlaşmışlar; elde başka seçenek de olmayınca neşelenmişler, “gay”leşmişler...
O yıllarda gayet tutucu ve hoşgörüsüz olan ABD yönetimi, savaş bittiğinde gemilerini San Francisco’ya yanaştırmış ve ne kadar gay denizci varsa limana boşaltmış. Savaş sonrası dımdızlak ortalıkta kalan, ailesinin yanına dönmeye yüzü tutmayan bu neşeli topluluk San Francisco’da yerleşecek bir yer aramış kendilerine...
...Ve bulmuşlar! 1900’lerde ağırlıklı olarak İskandinav cemaatinin toplandığı, bu yüzden ismi “Küçük İskandinavya”ya çıkan bölgeyi gözlerine kestirmişler. İskandinav ülkelerinde de eşcinselliğe yaygın rastlanmasının bu durumla hiç bir ilgisi olmadığını söyleyeyim ama...
Bu bölge zamanında ortadireğin tercih ettiği bir muhit imiş; aynı Haight Ashbury gibi. Ve bir gün, bölge halkı yeni gelişen banliyöleri tercih edip bu diyardan çekilince emlak fiyatları gayet ucuzlamış; aynı Haight Ashbury gibi. Ve vakti zamanında Vikinglerin süt çiftliklerinin bulunduğu arazilerde yapılmış evleri gay arkadaşlarımız toplamaya başlamış.
Castro’nun Amerika’da eşcinsel hareketin üssü haline gelmesi, meşhur gay eylemci Harvey Milk’in New York’tan Castro’ya taşınması ile başlar. Daha önceleri eşcinsel kimliğini fazla açık etmeyen Milk, zamanla San Francisco’daki özgür ortamın da etkisiyle çiçek gibi açılır ve giderek gay nüfusun politik alanda sözcüsü/temsilcisi haline gelir. Castro caddesinde açtığı fotoğrafçı dükkanı, politik eşcinsel harekatın üssü olmuştur.
Milk, gay nüfusu temsil etmek amacıyla SF yerel meclisine aday olur. Birkaç seçim kaybettikten sonra, karizması ve hitabet gücü ile “Aşk Yazı”ndan on yıl sonra, 1977 yılında ABD’nin gay kimliğini açıkça ilan eden ilk meclis üyesi olarak il meclisine girer. Milk, cinsel tercih ayrımcılığına karşı takdir edilesi bir politik savaş verir ve Castro mahallesinin medar-ı iftiharı olur.
Milk, liberal eğilimli Demokrat Belediye Başkanı Moscone’un da desteğiyle Belediye’de aktif ama kısa bir dönem geçirir. Kısa bir dönem, çünkü seçildikten bir yıl sonra bir başka meclis üyesi olan homofobik Dan White tarafından öldürülür. White, aynı anda Belediye Başkanı Moscone’u da temizler.
White, SF gay camiasında büyük bir infiale yol açan cinayetler sonrası çok cüzi bir cezayla kurtulur, ancak hapis çıkışı intihar eder. İşin ilginci, Dan White meclis üyesi olmadan önce polis memurluğu ve itfaiyecilik gibi, üniformalarıyla gay toplumu içinde büyük arzu ve şehvet uyandıran mesleklerde çalışmıştır. Hatta, White’ın da bastırılmış gay içgüdülere sahip olduğu ima edilmiştir meşhur filmde.
Hangi filmde? 2008 yapımı, o yıl 8 oskara aday olan, Harvey Milk rolündeki Sean Penn’e en iyi “errrrkek” oyuncu ödülünü kazandıran “Milk” filminde. Bu kadar detayı nereden biliyorum sanıyorsunuz, San Francisco gay nüfusunun içinde yıllarca yaşamadım ya?
“Milk” filmini nerede seyretmiş olmayı isterdim, biliyor musunuz? Castro’daki Castro sinemasında... İzleyenler hatırlar, film boyunca mahallenin merkezindeki eski İspanyol koloni mimarı tarzına sahip çok şık bir sinema salonu sürekli sahne alıyordu, hata en iyi yardımcı obje dalında oskara aday olmuştu.
O yüzden Castro mahallesini gezmeye bu sinemadan başlayabilirsiniz. Film için elden geçtiği söylenen sinema binası, San Francisco’nun tescilli kültür varlıklarından biri. Ben gittiğimde içeride bir gösteri vardı, benim de biletim yoktu, ancak kapıdaki görevliye rica ederek beş dakika içeriyi gezme izni alabildim.
Sinema çıkışı ikinci durağım, caddenin ilerlerinde yer alan, Harvey Milk’in eski fotoğrafçı dükkanı idi. Bugün, insan haklarıyla ilgili kampanyalara destek vermek amacıyla hatıralık eşya satan bir mağazaya dönüşmüş olan dükkanı bulmak için yolda elele yürüyen iki yakışıklı abiden yardım istedim. Sağ olsunlar, bana dükkanın önüne kadar eşlik ettiler.
Duvarlarında eşcinsel hareketin bir kronolojisini bulabileceğiniz dükkanda gönlünüzce zaman geçirebilirsiniz. Ancak, vaktinizi biraz da diğer mağazalara ayırıp, en azından vitrin alışverişi yapmanızı tavsiye ederim!
Nitekim ben de merakımı yenemeyip gay nüfusun zevklerine hitap eden birkaç butiğe girip rafları kurcalamayı ihmal etmedim. Özellikle iç çamaşırı koleksiyonları oldukça farklı ve yenilikçi olan dükkanlarda fiyatlar dudağımı uçuklattı! Yahu, 35 dolara bir adet don satılır mı? Az ileride beşli paketi 10 dolar... Şunu kesinlikle söyleyebilirim ki, eşcinsellik bayağı masraflı bir tercih!  
Zaten San Francisco eşcinsel nüfusunun gelir düzeyi hayli yüksek... Hatta, dünya genelinde eşcinsel nüfusun gelir, eğitim, kültür düzeyinin normalin üstünde olduğu bilinir. Belki hatırlarsınız, yıllar önce bir turizm beldemize uğramak isteyen büyük bir transatlantik sadece gay yolculara yönelik bir tur yaptığı için, daha limana yanaşamadan taşlarla, sopalarla kovulmuştu. Ama erkekliğine halel getirmek istemeyen esnaf, eşcinsel yolcuların ceplerinden dolar fışkırdığını duyduğunda gemiyi geri getirebilmek için denize kırmızı halı bile sermişti...
Castro turunuzu tamamlayıp Market Caddesi köşesine döndüğünüzde, meydanda oturup bir şeyler içebilir ve San Francisco’nun farklı kültür ve yaşam tarzlarını nasıl başarıyla bir potada erittiğini düşünebilirsiniz. Vaktiniz varsa, havanın kararmasını bekleyebilir ve bölgenin çılgın gece hayatına da tanıklık edebilirsiniz.
Benim vaktim yoktu, gitmek zorundaydım ve SF’nin tramvayları kadar meşhur bir diğer hattı olan F Caddesi troleybüsüne binerek eski Darphane binasının önüne, San Francisco turuna başladığım yere, Barbary rotasının start çizgisine dönerek San Francisco yokuşları ile vedalaştım.

-->

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"