San Francisco Rıhtımından Alcatraz'a Dikiz


Hayatımın en soğuk yazı, San Francisco’nun Kışı
Evet, San Francisco’nun yokuşlarından sahile indiğimizde deniz kıyısında olmanın keyfini sürelim, martılara simit atalım... İlk durağımız Embarcadero; kulağa çok havalı geliyor ama altı üstü  “rıhtım” demek İspanyolca’da. San Francisco’ya da bir zamanlar “Yerba Buena” deniyormuş; o da çok havalı bir isim, ancak İspanyolca’da “güzel baharat”ın ötesinde bir anlamı yok. Demek ki, yabancı kelimelerin çekiciliğine kapılmayacakmışız.
Rıhtımımızın en göze çarpan binası, San Francisco Feribot Binası. SF feribot iskelesi, Golden Gate ve Bay Bridge köprüleri yapılana kadar son derece yoğun trafiği olan bir mekanmış. Daha sonra meşguliyeti azalmış. Bugünlerde binanın içi gayet şık lokantalarla, kafe ve restoranlarla hizmet veriyor.
 
 
Feribot Binasının çevresi de oldukça keyifli düzenlenmiş ve güzel bir havada körfez ve köprü manzarasının tadını çıkarabiliyorsunuz. Sağınızdaki köprü Golden Gate değil, San Francisco ile Oakland’ı bağlayan Bay Bridge.
 
 
Ezeli rakibi Golden Gate Köprüsünden 6 ay önce trafiğe açılan iki katlı köprünün bir bölümünün üst katı 1989 depreminde alt katın üstüne çökmüş ve bugünlerde yenilenme çalışmaları devam ediyor...
 
 
Feribot Binası ve çevresinde yeterince vakit geçirdiyseniz Embarcadero boyunca rıhtım rıhtım yürümeye devam edin. 33 numaralı rıhtımda çok bilindik bir adaya kalkan tur teknelerini göreceksiniz: Alcatraz turları!
 
Alcatraz’ı tanıtmaya pek gerek yok zannedersem; San Francisco’nun simgelerinden, dünyanın en meşhur hapishanesi diyebileceğimiz Alcatraz, ana karadan pek de uzak olmayan bir mesafede yerini almış.
 
 
İspanyolca dersimize geri dönelim; Embarcadero ve Yerba Buena’dan sonra, Alcatraz’ın da “pelikan” demek olduğunu öğrenelim... Bir zamanlar pelikanların vatanı olan Alcatraz, stratejik konumuyla önce ABD ordusunun körfez girişini koruyan küçük bir kalesi olmuş. Zamanla askeri hapishaneye, sonra da federal bir hapishaneye dönüştürülmüş.
 
Kaçmanın imkansıza yakın olması düşünülerek, 1933-1963 yıllarında ülkenin en azılı suçlularının tıkıldığı hapishane olmuş Alcatraz. Ülkenin diğer hapishanelerinde sürekli hır çıkaran hükümlüler buraya nakledilmiş ve başlarına ABD tarihinin en belalı gardiyanları dikilmiş. 
 
Bir süre sonra hapishanenin işletilme maliyeti çok yükselmiş... Üstüne bir de adadaki sorunlar, personelin ailesinin sıkıntıları falan eklenmiş ve hapishane kapatılmış. Alcatraz efsanesi de, 30 yılda kaçabilen sıfır mahkumla bugünlere kadar gelmiş... İnanmazsanız Pelikan Adasının en meşhur mahkumlarından olan Alcatraz Kuşçusuna sorun...
 
 
Tabii ABD kriminal tarihinin en büyük komplo teorilerinden biri, gerçekten de kaçan olup olmadığı... Resmi kayıtlara göre, Alcatraz’dan 36 firar teşebbüsünden 23’ü yakalanmış, altısı vurulmuş, ikisi de boğulmuş. Akıbeti bilinmeyen 5 kaçış teşebbüsü var ki, bunların da boğulduğu veya köpekbalıklarına yem olduğu sanılıyor. Ancak komplocular en az iki veya üçünün sağ salim ana karaya ulaştığını düşünüyorlar.
 
Bugünlerde Alcatraz, 33 numaralı rıhtımdan kalkan rehberli turlarla gezilebiliyor...muş. Ama ben hiç teşebbüs etmedim. Çünkü Alcatraz’a gidebilmek, oradan kaçabilmekten daha zor gibiydi. San Francisco’ya gitmeden önce internet sayfalarını taradığımda, bilmem kaç günlük sıra olduğu, birkaç hafta öncesinden bilet almanın gerektiği falan yazılıydı. Hiç işim olmaz, ne uğraşacağım elalemin hapishanesiyle...
 
 
En iyisi rıhtımdan adayı seyretmek... İnsan kafasında mesafeyi şöyle bir ölçünce niye “kaçılamaz” olduğunu anlayamıyor; hani ben bile güvenliği atlatabilsem adadan karaya yüzerim. Ama anlatılana göre deniz suyu yazın en sıcak günlerinde bile öylesine soğukmuş ki, normal bir insan evladının dayanabilmesi mümkün değilmiş.
 
Zaten San Francisco ile ilgili böyle bir “soğuk hava” problemi var. Suyu soğuk, havası soğuk bir memleketmiş burası. Çok şükür, bana denk gelmedi ama, yazın bile tedariksiz sokağa çıktığınızda iliğinizi dondururmuş. Rivayete göre Mark Twain, “Hayatımın en soğuk kışı, bir San Francisco yazıydı” deyivermiş.
 
Ben San Francisco’yu gayet ılık bir yaz günü gezdiğim için denizin bu kadar soğuk olabileceğine aklım yatmadı. İşte güneş, işte ısı, işte deniz diye düşünerek yürümeye devam ettim ve 39. rıhtıma kadar geldim. Bir anda rıhtımda toplanmış kalabalığın neyi seyrettiğini görünce Alcatraz’dan kaçamayanlara hak verdim...
 
 
Deniz suyu o kadar soğuk olmalı ki, hani şu kutuplarda, buzulların arasında yüzerken görmeye alıştığımız deniz aslanları ortalıkta fink atıyor. Yahu, bu hayvanat buzzz gibi suya alışkın olmalı, Kaliforniya’da ne işi var? Demek ki deniz suyu gerçekten de rakıya katılacak termometre değerine sahip...
 
39. rıhtımın deniz aslanları San Francisco’nun en bilindik turistik atraksiyonlarından... Her nedense 1989 yılından bu yana şehrin göbeğindeki rıhtımda arz-ı endam etmeye başlamışlar. İnsanların ilgisinden memnunlar mı bilmiyorum, ama umursamaz bir tavırları var... Günlük hayat gailelerine (dişi aslan için kavga etme, göbeğini kaşıma, itişip kakışma) rahatça devam ediyorlar...
 
 
Deniz aslanlarının mis gibi(!) kokusunu içinize çektikten sonra 39. rıhtımın restoran ve dükkanlarını gezebilirsiniz. Gayet renkli ve neşeli olan bu bölge, hafta sonları ailecek gelinebilecek, clam chowder içip yengeç yenilebilecek nezih bir mekan; ancak çoğu San Francisco yerlisi tarafından fazla turistik olmakla suçlanıyormuş.
 
 
Karnınızı ister burada doyurun, ister iştahınızı Balıkçı Rıhtımına (Fishermen’s Wharf) saklayın, ama Pasifik Okyanusu’nun yengeç ve benzeri hayvanat hasadının mutlaka tadına bakın! Altına hücum yıllarında bu bölgeye Sicilyalı ve Cenovalı göçmenler yerleşmiş. Altın yerine yengece hücum etmişler ve böylece daha uzun vadeli ve sürdürülebilir bir iş kolu kurmuşlar.
 
 
Balıkçı Rıhtımındaki lokantaların akvaryumlarında kaynayan yengeçleri dehşetle seyrettikten, ve belki de afiyetle yedikten sonra rıhtım boyunca yürüyüşe devam edin. İkinci Dünya Savaşı tarihine ve filmlerine ilgi duyuyorsanız, rıhtımda demirlemiş olan ABD Denizaltısı USS Pampanito’yu görmeden geçmeyin...
 
 
Pampanito, İkinci Dünya Savaşı’nda Pasifikte Japonlara karşı fiilen çarpışmış bir denizaltı. Kayıtlara göre, altı Japon savaş gemisini batırıp dördünü yaralamış. İşte, karşınızda tam bir “Amiral Battı” kahramanı duruyor. Ancak, batırdığı gemilerden birinin 900 İngiliz savaş esirini taşıyor olması kariyerini biraz lekelemiş...
 
 
Konuyla ilgili bir film seyretmek isterseniz, size “Destination: Tokyo”yu tavsiye edebilirim. Eğer San Francisco’ya gitmek için THY ile Amerika’ya uçuyorsanız, uçaktaki klasik filmler arasında bulabilirsiniz (ben de uçakta seyrettiydim zaten). Cary Grant’in başrolde oynadığı film 1943’te, yani henüz savaş sürerken çevrilmiş ve feci bir Amerikan propaganda filmi. Filmde, Tokyo’ya yapılması planlanan hava saldırısı için bilgi toplamak üzere gizlice Japonya kıyılarına sızan bir ABD denizaltısının öyküsü anlatılıyor.
 
Filmin başlarında, denizaltının Golden Gate köprüsünün altından geçerek Pasifiğe açıldığı sahne güzel bir San Francisco havası veriyor. Ardından da Japonların atom bombasını hak etmiş vahşiler olduğunu, kahraman Amerikan subaylarının fedakarlıklarını seyrediyorsunuz. Falan filan.
 
 
Balıkçı rıhtımını da geride bıraktıktan sonra, bölgeye yerleşen İtalyanların San Francisco’ya bir diğer lezzetli katkısının kaynağına, Ghirardelli Meydanına varıyorsunuz. Bu meydan civarına yerleşen bir İtalyan olan Bay Ghirardelli, balık tutmayı bilmediğinden çikolatacılığa başlamış. Çalışanlarından biri kakao yağı çıkarmak için yeni bir teknik keşfedince işi almış yürümüş, ve bugünlerde bölgenin en meşhur çikolatacısı...
 
Kıyı boyunca ilerlemenin ve Golden Gate köprüsü üzerinde yürümenin tadını çıkarmak istiyorsanız bol bol çikolata yiyerek enerji takviyesi yapın. Yolumuz uzun, Presidio parkı ve Altın Kapı Köprüsü bizi bekliyor... Gelecek bölümde!   
 

-->

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"