Justin Bieber vs. Pul Biber


Son zamanlarda yemeklerimizde acı kullanımıyla ilgili bir maruzatım var. Bu derece yoğun acı/pul biber kullanımı hangi vakit Türk mutfağının ayrılmaz bir parçası oldu? Sadece güneydoğu mutfağından, çiğ köfte ve acılı kebaplardan bahsetmiyorum; artık yediğimiz her yemekte insanlık dışı bir acı kullanımı standart kabul ediliyor. Acı sevmiyorsanız hayretle karşılanıyor ve dışlanıyorsunuz.

Yanlış anlaşılmasın, acıya kökten karşı değilim. Yemeğine/mutfağına uygun olarak acı kullanımını dozunda severim. Ama dozu aşarsam, yediğimin ertesi günü gümrük çıkış işlemlerinde “acı” duyarım. Bu yüzden, olur olmaz her yemekte, kontrolümüz dışında acı kullanımına ifrit olurum.
Urfa Çarşısı'nda renk renk, çeşit çeşit, acı acı isotlar...
Hadi çiğ köftenin içine pul biber boca edilmesini anladım; çiğ eti acısıyla pişirmek ve ette bulunabilecek mahlukatı öldürmek gibi bir amacı da var. Ama her yemeği pul bibere boğduğunuzda sadece biberin tadını alıyorsunuz. Biberin altında yatan etmiş, tavukmuş, balıkmış, ne fark edecek ki? Bir kez de yediğiniz nesnenin kendi tadını almayı deneyin, belki de seveceksiniz!

Adana’da bir kebapçıya gidip 1,5 adana ısmarladığımda gelen kebabın veya yanındaki ezmenin oldukça acı olmasına itiraz etmem; o mutfağın raconu öyledir. Ama tüm yurt sathında acı kullanımı çok rahatsız edici boyutlara ulaştı bence. Justin Bieber’in pop dünyasına verdiği zararı pul bieber Türk mutfağına vermeye başladı. 

Birkaç yıldır artış gösteren krizin belirtileri bu yıl ayyuka çıktı. Örneğin, bu yaz Akdeniz bölgesinde gittiğimiz bir lokantada kiremitte balığı pul bibere boğulmuş vaziyette getirdiler. Vaktimiz sınırlı olduğu için “bunu götürün, bibersizini getirin” diyemedim. Yahu balık bu, Ege mutfağını temsilen yarışmaya katılıyor, en fazla üstünde sızma zeytinyağı gezdirirsin, pul biber nereden çıktı? Böyle füzyon mutfağı olur mu? Esnaf lokantalarına gittiğimizde bir tabak sebze yemeği istiyoruz (taze fasulye, semiz otu, bezelye vesaire...) ve hiç bize sormadan üzerine pul biber basılmış olarak geliyor!  

Geçenlerde Silifke’ye gittiğimizde yörenin mavi yengecinin meşhur olduğunu duyduk. Deneyelim istedik ve tavsiye üzerine bir lokantaya gittik. Yengecimiz geldi, ama yemek büyük zahmet gerektiriyordu. Kabuklarını kırıp içindeki ete ulaşmak için yengeçle boğuşmanız lazımdı. Çocuklar da tadını sevdiği için, hazır ayıklanmış yengeçten yaptıkları yengeç salatasını sipariş ettim. Salata kıpkırmızı geldi; üstüne avuç avuç pul biber boca edilmişti. Çocuklar salatayı koklayamadı bile... Yengeç salatası dediğin şey uzay bilimi ya da Emine Beder külliyatı gerektirmez; az limon ve zeytinyağı yeter de artar bile...

Güzelim mavi yengeç! Kadraja yan tabaktaki salata da girmeye çalışmış... Dikkat edildiğinde santimetrekareye düşen pul biber konsantrasyonu fark edilebiliyor...

Silifke dönüşü Karaman’da durduk. Kızım yoğurtlu beyti yemek istedi, iddialı restoranımızın şef garsonuna beytinin acılı olup olmadığını ısrarla sordum. İçine kesinlikle acı biber koymadıklarını, yüzde yüz acısız olduğunu söyledi. Az sonra getirdikleri beytinin eti pul biberle yoğrulmuş olduğu gibi, üstüne döktükleri tereyağlı sosta bir buçuk kilo kadar acı biber bulunuyordu.

Hadi ticari lokantaları geçtim; kızım, anlı şanlı okulunda çıkan yemekleri kaç defa acı olduğu için yiyemedi. İlkokul yemekhanesinde çuvallarla acı biberin işi ne? Bu konuyu defalarca şikayet konusu yapsam da “çok az bir acı olmuş olabilir, bir dahaki sefere dikkat ederiz” dendi, bir dahaki sefere “dikkat edilerek” daha çok acı kondu! Tabii şöyle bir ayrıntı da var; kızım, bir çok arkadaşının yemekten sonra artan ekmeklerinin içine pul biber doldurup keyifle ekmek arası biber yediklerini anlatıyor; demek ki acı tercih ediliyor ve biz acı sevmeyenler hızla azınlık konumuna düşüyoruz!

Bu derece acı sevgisi nasıl yerleşti mutfağımıza? Merak etmeyin, konuyu “vay efendim, kebap kültürü, kıro, alaturka” sahasına çekmeyeceğim. Sadece bir taraftan ağız tadımızın kaybolmasına üzülüyor, bir taraftan da sorgusuz sualsiz acıya mahkum edilmemize sinirleniyorum. Madem ki pul biber yemeğe sonradan eklenebilen bir şey, niye her yemeği pişirirken acıya boğuyorsunuz? “Ama bu acılı” diye itiraz edince de “O kadar olacak tabii, bu bir şey değil ki” diye savunuyorsunuz! Acısız yemek evrensel bir insan hakkı olduğu gibi, yemekleri acıya boğmadan da tadına vararak yiyebileceğimizi düşünüyorum.

Müzik dünyasında Bieber’e, gurme dünyasında bibere fren lütfen!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"