Boynuzlu desem, Büssing desem?


Bir süredir kamuoyunda “elektrikli otomobil” tartışılıp duruyor, depoyu nasıl dolduracağı geyik konusu oluyor ya; bundan 30 yıl öncesine kadar elektrikli otobüslere (troleybüs) bindiğimizi kaç kişi hatırlıyor acaba? Fişini takınca Atatürk Bulvarında yolda kayar gibi, sessizce ilerleyen troleybüsleri özlediğimi itiraf etsem, torununa eski bayramları anlatan dede durumuna düşer miyim?

 1980’lerin başlarında, ortaokula yeni başlamış bir velet olarak EGO vasıtasıyla Etlik yolundaki Atatürk Anadolu Lisesine giderken troleybüse binerdik ara sıra. Kızılay'dan 5 ve 63 numaralı Etlik-Yücetepe ve Etlik-Anıttepe otobüsleri tam okulun önünde dururdu; ama 10 numaralı Farabi-Yıldırım Beyazıt hattı Ankara'da kalan son troleybüs hattıydı ve “boynuzlu”larla seyahat etme keyfini yaşamak için Yıldırım Beyazıt Meydanından okula yürümeyi göze alırdık. Veya ders çıkışı okulun önünden otobüse binmez, Y. Beyazıt meydanına kadar yürüyüp troleybüs beklerdik.


Halk arasında “boynuzlu” olarak da bilinen troleybüsler, havai hatlardan aldığı elektrikle çalışırdı. Elektrik kesilirse de çalışmazdı. Ara sıra aletin “boynuz attığı” olurdu; yani boynuz hattan kurtulur ve cereyan alamazdı. Sessizce çalışan, yolda kayar gibi giden, (yanlış hatırlamıyorsam) vitesi olmayan troleybüsün kalkışlarda hafifçe gaz verme gibi bir lüksü yoktu; aniden ivmelendiğini, voltajı dayayınca küheylan gibi ileriye atıldığını hatırlarım...

Troleybüsler, benim yollara dökülmemden önce birçok hatta çalışırmış; GMK Bulvarı boyunca işleyen, Yenimahalle’ye giden troleybüsler varmış. Şehrin ana caddelerinin üstü elektrik hatları ile kaplıymış. Hatta o yıllarda yol tarif etmek için (örneğin Yenimahalle son durak) “telleri takip et, bulursun” denirmiş. Ama ben EGO abonesi olarak trafiğe çıktığımda, sadece Farabi-Yıldırım Beyazıt hattı tedavüldeydi; o da bir iki sene içinde emekli oldu netekim.


Troleybüsler 1950’lerde, değişik marka ve modellerle Ankara yollarına çıkmış. Ama ben sadece İtalyan Ansaldo’lara denk geldim. Arka tavanının köşeli olmaması, hafif kavisi İtalyan tasarımının estetiğini gösteriyordu. Troleybüste arka kapının olmaması, sadece ön ve orta kapılardan iniş biniş olması da kendine has bir özelliği idi...

Troleybüse binmenin zevkiyle yarışabilecek tek otobüs markası Büssing idi. Alman malı, taş gibi otobüslerdi; sanırım troleybüslerle aynı tarihlerde tedavülden kalktılar. Son kullanıldığı hatlardan biri 5 numaralı Etlik-Yücetepe hattıydı ve tam okulumuzun önünden geçerdi. Bazen arkadaşlarla bir Büssing'e denk gelebilmek için önümüzde duran gıcır gıcır MAN'ları pas geçer ve beklemeye devam ederdik.


Büssing'lerde koltukların bulunduğu orta kısım yükseltilmiş bir platform gibiydi. Otobüsün en arkası ise daha alçak, boş, kare biçiminde boks ringi gibi bir bölmeydi. Otobüslerde biletçi bulunduğu yıllarda bu sahanlıkta biletçi amcanın tezgahı bulunurmuş; ama benim seyahat ettiğim dönemde meydan bize kalmıştı. Arkadaşlarla en arkadaki bu "ring" e gidip tutunmadan yolculuk yapmaya çalışmanın keyfini hiç bir lunapark yaşatamamıştır... Kendine özgü süspansiyon sistemi ile her frende öne arkaya yaylanma yeteneğine günümüz teknolojisi yetişemez!


Büssing’lerin alamet-i farikası tabanın altında bulunan motor ile olağanüstü gürültülü ve sarsıntılı bir şanzımandı; her vites değiştirişte alt takımları yolda bıraktık sanırdık. Otobüs durunca tekrar vitese takması büyük olay oluyordu, o yüzden tercihan seyrüsefer halinde indirme-bindirme yapıyorlardı. Necatibey caddesi/Kumrular köşesindeki durakta otobüs yavaşladığında yola atlardık, şöför de durmadan yola devam ederdi. Kapının iki kanadı iki yana doğru açılıp kapanıyordu; hareket halinde otobüse atlarken kapanan kapıların arasında sıkışıp kalan bir amcanın görüntüsü 30 yıldır gözümün önünden gitmez nedense...

Ama Ankara böylesine karizmatik otobüs görmedi bir daha; şanzıman gürültüsü, tıslaması, hırlaması, yaylanması ile çocukluğumun idolüydü! Bu şahsiyetli otobüslerin, cereyan tahrikli troleybüslerin yerlerini ruhsuz ve pahalı metrobüslere bırakıyor olması ne kadar hüzünlü...   
-->

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"