Sıradaki Şarkı: All Around The World

Müzik Camiasında Devr-i Alem

Efendim, madem hem gezi hem de müzik yazmaktan bahtiyar oluyorum, o zaman sıradaki şarkı köşemizde ikisini birleştirip tematik bir bölüm yapalım istedim. Tanıdığımız, sevdiğimiz onca meşhur müzisyen dünyayı gezip dolaşmak üzerine şarkı yazmamış olabilirler mi? Tabii ki olamazlar; o zaman bugünkü köşemizi (All) Around The World şarkılarına ayıralım. 

İlk konuğumuz, bu yaz “Get Lucky” şarkısıyla listeleri kavuran Daft Punk olsun. Sevimli Pharell Williams’ın da yer aldığı yumuşacık ve kıpırdak şarkı Get Lucky beni bile oynatmayı başarırken, benim aklım yıllaaar öncesine gitti ve Daft Punk’ın en büyük hitlerinden biri olan All Around The World’u saygıyla yad ettim. Genç kuşak Daft Punk’ı “Random Access Memory” albümü ile tanımış olsalar da, biz eski video kliplerini yıllardır keyifle seyretmişizdir. 

Daft Punk, elektronik müzik yapan ve yüzlerini görenin cennetlik olduğu iki Fransız abimizin kurduğu bir elektronik müzik grubu. Elektronik müzikten özellikle haz ettiğim söylenemese de, her türün iyi örneklerini keyifle dinleriz tabii... Daft Punk’un bence en büyük özelliği, “minimalist elektronik” diyebileceğim, keyifle dinlenebilen, beyninizi cırmalamayan şarkılar yapmış olması. Bir de, grup üyelerinin konsepte gayet güzel uyarak ışıl ışıl robotik kıyafetler giymeleri, müzikleriyle bütünleşmeleri imaj oluşturma konusunda takdire şayan.


Ayrıca, 70 ve 80’lerin hastası olduğumuz disko sound’unu kendi elektronik müzikleri ile çok güzel harmanlamaları benim gibi dinozorları mest ediyor. 2013 yapımı RAM albümlerinde bile çocukluğumun yumuşacık disko esintilerini duymak pek hoşuma gitti. Ama biz bugünkü konumuza dönelim ve All Around The World’ü inceleyelim.

Şarkımız güfte olarak pek şiirsel ve yaratıcı sayılmaz. Şarkının adı 144 kere tekrarlanarak (hangi çılgın saydıysa) oluşturulmuş bir parça, kısaca şöyle özetleyebiliriz:

World around the world around the – world around the world around the
Vööörldarounddıvöööörldarounddı – Vööörldarounddıvöööörldarounddı

Şeklinde süregiden, sizi sözleriyle değil ritmiyle kucaklayan bir şarkı. Ama biz şarkının kendisinden çok klibine hastayızdır:


MTV müzik ödüllerinde en iyi video klip ödülü almanın yanı sıra, VH1 gibi kanalların “tüm zamanların en iyi 50 klibi” gibi derlemelerinde her zaman ilk üçte yer alan bir koreografi şaheseridir bu klip. İskeletlerin, robotların, mumyaların ve hatta gulyabanilerin dünya etrafında keyifle dönerek dans etmelerini yüzlerce kez sıkılmadan izleyebilirim.


Uçuk çalışmaları ile meşhur yönetmen Michel Gondry, klipte yer alan her bir yaratığın bir enstrümana denk geldiğini açıklamış. Örneğin mumyalar ritm entrümanlarını, gulyabaniler bası, robotlar vokali temsil ediyormuş. Hepsinin bir araya gelerek kıpır kıpır bir koreografi ile cihanı tavaf etmelerini hipnotize olarak seyretmenizi tavsiye ederim.

Şimdi diyeceksiniz ki, bu şarkının adı dışında dünyayı dolaşmak ile ne ilgisi var? Olaya literal değil, konseptüel yaklaşın kardeşim, biraz imajinasyonunuzu çalıştırın. Ama ille de dünyayı dolaştıran bir şarkı istiyorsanız, buyurun Oasis ile “Around The World” turuna...

Oasis bildiğiniz gibi İngiltere’nin, daha doğrusu Manchester’in yetiştirdiği en arıza gruplardan. Bir çok eleştirmen tarafından Beatles’dan sonra İngiltere’den çıkmış en büyük grup olarak nitelenen Oasis, birbiriyle sürekli dalaşan ve tumturaklı küfürler eden, bir Londralının bile İngilizcelerini anlayamadığı Noel ve Liam Galagher kardeşler tarafından kurulmuş.


Grup, 1994 ve 1995’te çıkardıkları Definitely Maybe ve (What’s the Story) Morning Glory albümleriyle ortalığı ayağa kaldırmış. Daha önce sayfalarıma konuk olmuş Oasis hakkında daha fazla ayrıntı için:


Efendim, bu iki albümün ardından mabadı kalkan grubun “Be Here Now” albümü merakla beklenir olmuş ve albüm piyasaya çıktığı ilk gün 350,000 satarak çıtayı çok yukarılara çekmiş. Ama albümün geneli ilk iki albüm kadar başarılı mı diye soracak olursanız, genel kanı olmadığı yönünde diyebilirim. Grubun beyni diyebileceğimiz Noel, küfür ettiği için çarpılmış gibi şarkı söyleyen Liam’ın tarzına gıcık olurken, Liam da Noel’in bestelerini “boktan” bulmaya başlamış ve grubu bir arada tutan tek unsur kazanacakları para olmuş.

Eh, kimya bir kez bozulmaya başlayınca düşüş kaçınılmaz. Ancak, albümün bir avantajı, başarı sarhoşluğuyla ticari kaygıyı biraz daha arka plana itip istedikleri gibi şarkı yapmayı denemeleri, ve bu sayede iki üç tane çok sıkı parçaya imza atmaları olmuş. Bu şarkılar da genel olarak biraz daha uzun ve zaman zaman deneysel olma riski taşıyor; ama iyi ki de yapmışlar dedirtiyor tabii...

Bu şarkılardan dokuz küsur dakikalık “Around The World” bence albümün amiral gemisi ve çok başarılı bir şarkı. Zaten single olarak çıkar çıkmaz İngiltere listelerinde bir numaraya yükseliyor. Şarkı günümüzde halen listelerde bir numara olmuş en uzun şarkı ünvanını koruyor.


Noel’in bu şarkıyı 5-6 yıl önce yazmış olması ve ilk iki albümünde kullanmamış olması ilginç bir detay. Noel bu şarkıyı öyle sevmiş ki, ileride çok para kazanıp akıllara ziyan bir klip çekebilecek duruma gelene kadar nadasa yatırmış. İlk iki albümle voliyi vurduktan sonra amacına ulaşmış.

Mutlaka seyredilmesi, çoluk çocuk tüm aileye seyrettirilmesi gereken video klip için tam 24 bilgisayar grafik tasarımcısı ve animatör 6 ay boyunca çalışmış. Noel Galagher, “parasıynan değil mi ulan, kaç kişi gerekiyorsa getirin yapsınlar” demiş ve ortaya video klip tarihinin başyapıtlarından biri çıkmış:


Klip ve şarkıda çok ilginç detaylar dikkati çekiyor. Rüya gibi bir grafik animasyon olan klip, sarı bir uçan daire ile dünyayı gezen grup üyeleri ile başlıyor. Sarı uçan dairenin, Beatles’ın “Yellow Submarine” şarkısına bir gönderme olduğu gayet bariz. Hatta klibin ilerleyen sahnelerinde uçan daireyi bir balığın, balığı da bir sarı denizaltının yutması pek manidar olmuş.

Şarkının ilgi çeken diğer bir ayrıntısı da “na na na na na” şeklinde uzayıp giden nakaratı. Özellikle şarkının sonları bu nakaratın melodik bir tekrarıyla geçiyor ve bize hangi Beatles şarkısını hatırlatıyor? Bildiniz tabii ki, Hey Jude! Nitekim Around the World, her daim Beatles ile karşılaştırılmaktan kurtulamayan (belki de hoşlanan) Oasis’in “Hey Jude”u olarak tanımlanıyor. Ama şu noktaya dikkatinizi çekerim; uzun nakarat ve “Hey Jude” da da hissedilen huzur ve iyimserlik dışında müzikal bir benzerlik, alıntı, çalıntı kesinlikle yok; son derece kendine özgü bir şarkı.

Dediğim gibi, klip tam bir görsel şölen. İlk başlarda İran asıllı sanatçı Marjane Satrapi’nin sıcak çizgilerinden esintiler bulabileceğiniz klip ilerledikçe “Alice in Wonderland”dan Küçük Prens’e; Italo Calvino’nun Görünmez Kentler tasvirlerinden “The Wall”un duvarlar yıkan üslubuna kadar değişik lezzetler bulacaksınız. Ve tabii ki, şarkının ismiyle müsemma, dünyayı gezeceksiniz; Big Ben’den Buda heykellerine kadar sürprizler sizi bekliyor olacak.


Şarkı, bilindik Oasis ezgileri taşımakla birlikte, dokuz dakikalık sürede monotonluğa düşmemek için sürekli vites değiştiriyor. Klip ile paralel bir şekilde, görsel tema değişirken şarkının tonundaki iniş-çıkışlar dinleyeni mest ediyor. Müzikal başarısı ile birlikte, şarkının sözleri (Daft Punk’un olmayan sözlerinden farklı olarak) yollara düşme isteğinizi körüklüyor:

Take me away cos I just don't want to stay
And the lies you make me say
Are getting deeper every day
These are crazy days but they make me shine
Time keeps rolling by
All around the world, you've gotta spread the word
Tell 'em what you've heard
You're gonna make a better day

Dünyayı gezmek denildiğinde es geçilmemesi gereken bir grup da Red Hot Chili Peppers (RHCP) ve şarkıları, tabii ki, “Around The World”. RHCP’den fazla söz etmeme gerek yok sanırım; şarkılarında her daim memleketçilik (Kaliforniya) yapan, genelde cıbıldak dolaşan, kıyafet masrafı sıfıra yakın, deli dolu bir funk rock / punk rock grubu... 

İnternette bulabildiğim en "giyinik" RHCP fotoğrafı...
RHCP, Los Angeles’ta aynı okulda okuyan üç fırlama arkadaş tarafından kurulmuş. Aralarında en fırlama olanı, Anthony Kiedis, anne babası boşandıktan sonra 12 yaşına kadar validesiyle Detroit’te oturmuş. Soz zamanlarda ABD’nin iflas eden ezik şehri olarak tanınan Detroit’te epey bir sıkıldıktan sonra, Los Angeles’a babasının yanına gitmiş. Aktör olan babasının yanında sex&drugs&rock’nroll tarzı bir hayata balıklama dalan Antoni, “dünya varmış” diyerekten bir Kaliforniya sevdalısı olmuş.

Liseden arkadaşı Flea ile Kırmızı Acı Biber grubunu kuran Antoni ilginç bir şahsiyet. Ergenlik döneminden itibaren yoğun bir uyuşturucu tecrübesi yaşasa da, öküz gibi güçlü, yakışıklı, atletik ve sağlıklı bir eleman olmuş. Okulda derslerinde de çok başarılıymış. Belki de anne tarafından gelen mohikan kanı yaramıştır; barış çubuğuna alışık genler taşıyor tabii... Bir diğer Kızılderili melezi olan Pearl Jam solisti Eddie Veder’i de anarak, indian kardeşlerimizi rock’n roll aleminde daha fazla görmek istediğimizin altını çizelim.

RHCP, “köprü altı cam cam” (under the bridge) ve “ver kurtul” (give it away) şarkıları ile kalbimizi kazandıktan sonra 1999 yılında “Californication” isimli muhteşem albümleriyle piyasayı salladı. Albüm çıktığında görevli olarak Seul’de olduğumu, Türkiye’ye dönünceye kadar dinleyemeyecek olmama rağmen bilmemkaç bin won vererek CD’sini aldığımı hatırlarım.

Albümün adı olan “Californication”, müzik aleminde bir miktar infiale yol açtı. Her ne kadar grubun şarkılarının %95’inde Kaliforniya veya Los Angeles kelimeleri mutlaka geçse de, albümün adını Cali-fornication olarak heceleyen bazı zındıklar bıyık altı gülüşmelere yol açtı. Fornication’ın cinsi münasebet anlamına gelmesi, hatta İngilizlerin “Fornication Under  Consent of the King” tabirinin kısaltmasının şöhreti grubu zan altında bıraktı. Ancak, Antoni’nin koyu memleketçiliğini bilenler kelimeyi “Kaliforniyalılaştırabildiklerimizden misiniz?” diye tercüme ederek zevahiri kurtardılar.


Polemiği bırakıp albümü açalım, ilk şarkıyı tıngırdatalım ve kanımız kaynamaya başlasın.  “Around the world” isimli ilk parçamız, Kiedis’in turneler sırasında dünyayı dolaşmaktan aldığı keyfi, yolculuk yaparak kazandıkları tecrübe ve güzel anıları anlattığı bir şarkı. Albüme çok enerjik bir giriş ile ilk dakikadan bizi avucunun içine alarak dünyayı gezmenin keyfine ortak ediyor. Şarkıdaki melodik bas gitara özellikle dikkatinizi çekmek isterim:

All around the world we could make time
Rompin' and a-stompin' 'cause I'm in my prime
I saw god and I saw the fountains
You and me girl sittin' in the Swiss mountains


Şeklinde devam eden şarkı, ille de Kaliforniya’ya ve kızlarına değinmeden edemiyor:

I try not to whine but I must warn ya
'Bout the motherfuckin' girls from California



Sanırım bazı radyo kanallarında çalınabilmesi için şarkının bu kısmına alternatif söz yazmışlar... Grup, dünya üzerinde gezmeye ve farklı yerleri ziyaret etmenin keyfine varıyor, hayatın gezerek, tanıyarak güzelleştiğini itiraf ediyor:

Come back, baby 'cause I'd like to say
I've been around the world back from Bombay
I know, I know for sure
That life is beautiful around the world
I know I know it's you
You say, "Hello" and then I say, "I do"

Bu arada, Antoni “life is beautiful” mısrasının, Roberto Benigni ustanın aynı isimli filminden esinlendiğini söylemiş. Bu unutulmaz film pek de gezip görmek ile ilgili olmasa da, şarkıya katkı sağladığı için hayırla yad edelim...

Bir çoğunuz “All Around the World” dedikten sonra beyniniz cümleyi otomatikman “ay ay ya ya” diye tamamlıyor olabilir. Bu garabetin sebebi, İngiliz şarkıcı Lisa Stansfield’in 1989 yılında yazdığı “All around the world” isimli bir diğer şarkı.

O yıllarda sık sık radyolarda çalan, herkesin diline dolanan şarkı çok büyük hit olmuş ve Amerika’da R&B listelerinde bir numara olan ilk beyaz ingiliz kadın şarkıcı gibi absürt bir ünvan elde etmiş:

Been around the world and i, i, i
I can't find my baby
I don't know when, I don't know why
Why he's gone away
And I don't know where he can be, my baby 
But I'm gonna find him

Bu şarkıda Lisa, dünyayı gezmenin keyfini sürmekten ziyade, kendisini terk eden sevgilisini bulmak için dünyayı karış karış gezen bir ablamızı seslendiriyor. Peki, adam niye kaçmış dersiniz? Suçu her zaman erkeğe yüklemeye hazırsınız, ama şarkını sözlerini okuyun işte:

And I was oh oh so bad
And I don't think he's comin' back, mm mm
I did too much lyin', wasted too much time,
Now I'm here a'cryin', i, i, i

Lisa ablamızı açık yürekliliğinden, kendi hataları yüzünden adamı kaçırttığını itiraf etmesinden dolayı tebrik ediyorum! Bu arada, aklımızı hep tırmalayan “ay ay ya ya” kısmının, daha iyi bir söz yazana kadar dolgu malzemesi olarak eklendiği, ama dillere pelesenk olunca o halde bırakıldığı gereksiz bilgisini de ekleyeyim.


Şarkıyı dinlemek isterseniz, size tavsiye edeceğim versiyon Barry White ile yaptıkları düet. Barry amcanın yumuşacık sesi şarkıya güzel bir tını katmış. Sade bir klip çekmişler, Barry White’ı tabureye oturtmuşlar, sevgilisini elinden kaçıran Lisa “bari bu adamı kaptırmayayım” düşüncesiyle hafiften sırnaşarak şarkısını söylemiş, Barry de adabıyla eşlik etmiş:


Efendim, Around The World şarkılarından sizin için seçtiklerim şimdilik bu kadar... “Belieber” okuyucularımızın “Dur bir dakika! Justin Bieber’in de bu isimde bir şarkısı var, onu niye pas geçiyorsun” diye çığlık attıklarını duyabiliyorum; ama Justin Bieber için size aşağıdaki bağlantıyı öneriyorum:


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"