After Hours - After Dark - After Midnight

Aynı veya çok yakın isimde olan kitap/film/şarkılar vardır, bazılarının isimleri dışında hiçbir ortak noktası yoktur, kimisi de benzer konuları işlerler ve aralarında ilginç benzerlik ve tesadüfler bulunur. Benim de aklıma takılan ve kurcalamaktan kendimi alamadığım bu şekil ikileme/üçlemeler oluyor bazen...

Örneğin, Martin Scorcese’in “After Hours” filmi, Haruki Murakami’nin “After Dark” kitabı ve Eric Clapton'un "After Midnight" şarkısı. Kitap ile film bir birinden tamamen ilgisiz ve bağımsız olsa da, çok ilginç ortak yönleri paylaştıklarını iddia edebilirim. Hatta, Murakami’nin “After Dark” kitabı için “After Hours” filminden ilham alıp almadığını merak etmişimdir... 

“After Hours”, Martin Scorsese üstadın Taxi Driver, Goodfellas gibi ağır eserler arasında eğlencelik niyetine çevirdiği, nedense fazla bilinmeyen bir filmdir. 1985 yapımı film ekseriyetle pek ciddiye alınmasa da, Scorsese’in en övgüye değer eserlerinden olduğuna inanıyorum.
Film, bir bilgisayar operatörü olarak gayet nezih ve rutin bir hayatı olan Paul’ün bir kafede tanıştığı güzel ve gizemli Marcy ile buluşmak üzere bir gece yarısı şeytana uyarak Manhattan’ın Soho bölgesine gitmesiyle başlar. Ancak Paul, gece yarısından sonra bu bölgede “farklı kuralların” işlediğini bilmemektedir. Elindeki tüm parası, Soho’ya giderken bindiği taksinin penceresinden uçup gidince, Paul absürd bir gerçeklik boyutunda sabaha kadar hapsolur.

Böyle tarif edince filmi gerçeküstü olayların cereyan ettiği fantastik bir bilimkurgu gibi düşünmeyin; kahramanımızın hem komik, hem de gerilimli bir karabasan tarafından esir alındığını, “Alacakaranlık Kuşağı” lezzetinde bir gece geçirdiğini hayal edin. Filmde olaylar, tesadüfler, kesişen öyküler hem oldukça absürd, ama “olmaz bu kadar” dedirtecek türden değil. Film gerçek ile gerçek ötesinin tam sınırında geziyor ve ara sıra sınır ihlalleri yapıyor. Filmdeki kafe sahibinin “burada gece yarısından sonra farklı kurallar işler” ile kastettiği paralel evrenler, bilmemkaçıncı boyutlar değil, New York’un en marjinal semtinde alışılmadık hayatların yaşandığıdır. 
Paul'ün Kiki ile birlikte Münch'ün "Çığlık" resminden esinlenilmiş heykel üzerinde çalışmaları filmin en etkileyici sahnelerinden...
Film Noir/kara komedi olarak da nitelenebilecek film kesinlikle iç karartmıyor ve kahkahalarla izleniyor. Filmde bazı sembollerin kullanımı ve tekrarı zengin detaylar sunuyor. Aykırı sanatçı hanım kızımızın üçüncü sayfa haberleri ve para ile kapladığı, Münch’ün “Çığlık” tablosundan esinlenilmiş heykelinin de filmin önemli oyuncularından olduğunu söylemem lazım. Kaçık taksi şoförü, balatayı sıyırmış garson/fotokopici kız çok başarılı tiplemeler, mutlaka izlenesi bir başyapıt! Franz Kafka günümüzde yaşasa ve bir film çevirse “After Hours” tadında olurdu diyebilirim...

Franz Kafka denilince hemen bir paragraf açalım ve Haruki Murakami’ye geçelim. Kafka’nın en büyük hayranlarından, Kafka Edebiyat Ödülü sahibi ve “Kafka günümüzde yaşasa böyle yazardı herhalde” dedirten Murakami’nin “After Dark” kitabı çok ilginç bir eser. Adaşı sayılabilecek “After Hours” ile benzer bir kaderi paylaşıyor; hiç bir zaman Murakami denildiğinde akla ilk gelen kitaplardan olmayan, kenarda kalmış absürd bir eser. 
Tabii Murakami’den bahsedince “absürd” dememe gerek yoktu; Absürdite zaten Murakami’nin edebi ve ebedi imzası olmuştur. Kitabın konusuna gelince, NY’de geçen “After Hours”un 20 yıl sonra Tokyo’da geçen bir versiyonu dersem yanılmış olmam.

Bana kalırsa “After Dark” kitabının iddiası özetle şudur: “Hava karardıktan sonra Tokyo’da bildiğimiz kurallar işlemez; realite uykuya dalar, gerçek üstü ve gerçek ötesi devreye girer, gündüz sahip olunan kişilikler hükmünü yitirir, maddeler ve kavramlar arasındaki sınırlar belirsizleşir, fiziksel ve ruhsal dünya tek bir potada erir”.

After Dark kitabında da, After Hours filmi gibi, arızalı karakterlerin hem gerilimli, hem de neşeli bir geçit törenine tanık oluruz. Mari isimli genç bir kız, geceyi Tokyo’nun Amerikan tarzı, ucuz restoran zincirlerinden olan Denny’s kafede oturup kitap okuyarak geçirmeyi planlamaktadır. Gece boyunca masasına ilişip hikayeye giren kişilikler romanı dallandırıp budaklandırır. Mari, “After Hours”taki Paul gibi, hikayeciklerin, tesadüflerin, kesişen hayatların ortak paydasıdır. 
"After Dark"ın mekanı Shinjuku sokakları; Geceleyin burada farklı kuralların geçerli olduğunu anlamak için Murakami olmanıza gerek yok!
Mari’nin güzel kardeşi Eri ise evinde iki aydır mışıl mışıl uyumaktadır. Ancak uyuyor olması onu gelişen olaylardan muaf tutmaz; ne de olsa gerçek ve gerçeküstü, hayat ve rüya, beden ve ruh, dünyalı ve öbürdünyalı birbirilerinin çeperlerinden sızarak iç içe geçmiştir. Eri’nin odasındaki televizyon açıktır ve gerçek ile ötesi arasında bir geçit görevi görmektedir. “Karanlık güçler” açık olan televizyon üzerinden Eri’nin ruhunu emmeye çalışmakta olup, güzel kız huzurlu uykusunda bir ölüm-kalım savaşı vermektedir. Hava kararmış, fizik kuralları geçerliliğini yitirmiş, bildiğiniz dünya ayaklarınızın altından kayıp gitmiş, yeni bir gerçeklik boyutu dünyada hüküm sürmeye başlamıştır.

“Ne anlatıyorsun hemşerim, kafam allak bullak oldu” demeyin, Murakami’den bahsediyoruz. Scorsese’in yeterince tanınmayan filmi “After Hours”un Japonya karşılığına denk düştüğünü ve yine yeterince takdir görmediğini düşündüğüm “After Dark” kitabını mutlaka tavsiye ederim. Daha fazla Murakami için:

http://onurataoglu.blogspot.com/2012/09/haruki-murakami.html

Evet, böyle güzel bir film ve kitap kuru kuruya gitmez, yanında güzel bir müziğin eşlik etmesi gerekir. O zaman, konseptimize de ters düşmemek için Eric Clapton'dan "After Midnight"ı açıyoruz. JJ Cale isimli bir blues şarkıcısı trafından yazılıp bestelenen şarkı Eric Clapton'un nefis yorumu ile üne kavuşmuştur: 

After midnight, we're gonna shake your tambourine.
After midnight, it's all gonna be peaches and cream.
We're gonna cause talk and suspicion;
We're gonna give an exhibition.
We're gonna find out what it is all about.
After midnight, we're gonna let it all hang down.

Görüldüğü gibi şarkımız, "After Hours" ve "After Dark" kadar karanlık olmasa da, gece yarısından sonra neşeli de olunabileceğini göstermiştir. Yine Clapton'un meşhur ettiği "Cocaine"nin de JJ Cale'a ait olması, gece yarısından sonrası hakkında aklımıza yanlış şeyler getirmesin...
After Midnight, Clapton'un ilk solo albüm denemesinde yer almış bir şarkı. En büyük beyaz blues üstadı olan Eric abimiz, daha önceki gruplarında gitar virtüözü olarak yer alsa da onu mikrofona pek yaklaştırmamışlar. Sesi ve yorumunun da gitarı kadar iyi olup olmadığının kararını size bırakıyorum:

http://www.youtube.com/watch?v=hwxPM_jpNA0

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"