Sochi Kış Olimpiyatları

Olay çoktan olup bitti ve gündemden düştü bile, ancak gündemi aylarca ve hatta yıllarca geriden takip eden bir tembelsi olarak yazmadan geçemeyeceğim... Konu 2014 Sochi Kış Olimpiyatları ve tabii ki Türkiye!
Öncelikle şunu belirteyim, kış olimpiyatlarının hastasıyım! Kaymayı çok sevmemin bunda etkisi olabilir; ama objektif olarak düşündüğümde de kış sporlarının müthiş seyirlik olduğunu iddia edebilirim. Artistik buz pateni gibi ismi bile “artistik” başlayan sporların yanı sıra, olağanüstü dağ manzaralarında yapılan kayak yarışları, hipnotize olarak seyrettiğimiz kızak müsabakaları ve hatta ne olduğunu anlayamadığımız curling bile büyük bir keyifle seyrediliyor.
Bu yılki olimpiyatlar da Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki Sochi şehri ve kuzeyindeki dağlarda düzenlendi. Putin amcanın “olimpiyadın kralını da biz yaparız” iddiasıyla parayı akıttığı tesisler, muhteşem açılış töreni ve medyanın büyük ilgisi, 150 yıl önce bölgede yaşayanlara yönelik soykırıma karşı protestolarla gölgelendi. Protestolar, Rusya’nın eşcinsellere karşı sert tutumu ve aşırı güvenlik önlemleri ile “Pussy Riot” benzeri halk sanatçılarına yönelik şiddet ile alevlendi.

Bu konular apayrı bir tartışmanın gündemi olacak kadar derin, biz yine olimpiyatlara dönelim. Olimpiyatların en seyirlik bölümlerinin açılış ve kapanış törenleri olduğunu biliriz; Rus komşularımız da bu konuda ellerinden geleni ardlarına koymamışlar ve ülkelerinin kültür, tarih, bilim, toplumsal hayat, spor gibi alanlarda gurur duyacakları her unsuru açılış törenine yansıtmışlar.
Rus tarihi ve troika’dan meşhur edebiyatçılara; büyük bestecilerinden komünist rejimin başarı öykülerine; dünyada isim yapmış sporcularından sirk ve görsel sanatlarla ilgili ünlülerine kadar tüm Rusya’yı başarıyla açılış töreninde yansıtmışlar. 
Tabii açılış töreninin en ilginç anlarından biri, ülke kafilelerinin geçiş töreni idi. Aklıma 2006 yılında henüz Japonya’da iken seyrettiğim Torino Kış Olimpiyatlarının açılış töreni geldi; ülke kafileleri geçiş törenindeyken Japon NHK kanalının sunucuları geçen her ülke hakkında yorum yapıyorlardı; geçmiş olimpiyatlardaki başarıları veya ilginç anekdotlar gibi...
Dediklerinin çoğunu anlamıyordum, ama Senegal, Kosta Rika ve Etiyopya kafileleri hakkında bile uzun uzun konuşacak konu bulduktan sonra Türk kafilesi geçmeye başladı... Ekranda uzuun bir sessizlik, spikerler söyleyecek hiçbir şey bulamadı, sonunda bir laf etmiş olmak için "şimdiye kadar kış olimpiyatlarında hiç madalya alamadılar" dendi ve konu kapandı.

Benim olimpiyatlarla ilgili “möhim olan katılmak...” saplantımı belki bilirsiniz; ben olimpiyatlara sadece 5 sporcu ile katılabilip 5 altın madalya kazanılmasındansa, 150 sporcu ile katılmaya hak kazanıp (yani, 150 sporcumuzun katılmak için gereken barajı aşabilecek düzeye gelmiş olması) karşılığında hiç madalya kazanamamayı yeğlerim.
Sonuçta iki uç örnek de yaşanmadı zaten; olimpiyatlara 6 sporcu ile katıldık, hiç madalya kazanamadık. Sporcularımız 60-70 kişinin yarıştığı branşlarda 60. ve 70. sıralar arasında yer aldılar. Bazı branşlarda Fas, Togo, Malta, Lübnan, Zimbabwe, Filipinler, Bermuda gibi kış sporlarının geliştiği(!) ülke sporcularını geçtiler, bazen de geçildiler.

Ben bunu sporcularımızı eleştirmek için yazmıyorum; tabii ki ne ektiysek onu biçtik... Kış sporları için bu kadar güzel doğal imkanların olduğu bir ülkede sadece güreşçi, halterci ve tekvandocu yetiştirebiliyorsak bu ayıp bize yeter! “Milletimizin kış olimpiyatlarına falan ilgi gösterecek hali yoktu” diyebilirsiniz, ama zaten hayattan zevk alınabilecek şeylere ilgi gösteremediğimiz için bu derece nefret dolu, hoşgörüsüz, paranoyak, bölünmüş bir toplum olmadık mı?
En azından finallere kalma umudu bağladığımız, oğlan tarafı doğma büyüme Türk, kız tarafı devşirme (bir sakıncası olduğundan değil) buz pateni ikilimiz bile elendiğinde şöyle bir açıklama yaptı: "Saha içinde değil, saha dışında, masa başında kaybettik. Çok büyük bir lobi eksikliğimiz var”.

Yahu, bu lafları nereden öğreniyorsunuz? Yarışmaya katıldınız, elendiniz, olabilir, işi hemen uluslararası komploya, masa başı dümenlere, ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunlara, buz pateni lobisine bağlamanın alemi var mı? Başımızda gereğinden fazla lobi var zaten! 

Neyse, bayramlık ağzımı açmışken kış olimpiyatları ile ilgili biraz daha genel değerlendirmelerimden mahrum etmeyeyim sizleri... Kış olimpiyatları, son yıllarda eklenen yeni branşlarla son derece görsel ve heyecan verici şekilde evrildi.
Özellikle “serbest stil kayak” adı altında, kayakçı ve snowboardcıların hoplamalı, zıplamalı, uçmalı kaçmalı yarışmaları büyük bir keyifle izleniyor. Çoğu “yüksek adrenalin sporları” kategorisinde sayılabilecek bu branşlar, hem zamana karşı yarışın, hem de teknik ve artistik puanlamanın olduğu müsabakalar ile keyifle izleniyor!

Geçmiş yıllarda görür görmez zapladığım, arkadaşlar arasında sürekli hor görerek espriler ürettiğimiz curling bile bu yıl beni esir aldı! Biraz sabır gösterip amaçlarını anlamaya çalıştıkça, curling’in müthiş bir zeka ve strateji sporu olduğunu fark ettim. Tabii ki bu özellikleri yüzünden bizim millete pek gelmez...
Beni rahatsız eden ayrıntılardan biri, sürat pateni branşlarının fazlalığı ve olimpiyatların madalya dengesini asimetrik bir şekilde bozuşu oldu. Ayağına pateni takan arkadaşlar, 500, 1000, 1500, 2000, 3000, 5000 metre, bayrak yarışları, vb derken birçok yarışta madalya kazanabiliyor; sürat patencilerinin toplam madalya sayısı, Alp veya Kuzey disiplini branşlarına eşit (belki daha fazla) sayıda...
Hal böyle olunca, sürat patenine abanan Hollanda, Çin, Güney Kore gibi ülkeler absürt sayıda madalya kazanıp podyumda sırıtabiliyorlar. Ben de o kadar konu arasında buna taktım işte, mazur görüverin gari.

Sochi Olimpiyatlarının eleştirilecek ikinci bir kusuru da, Rus kameraman ve görüntü yönetmenlerinin acemiliği idi. Yarışlarda uygun açıları, kadrajları bir türlü tutturamadılar ve teknolojinin bu kadar geliştiği bir yüzyılda görüntüler açısından vasat puan aldılar.

Tabii oyunların zamanlaması, Ukrayna’daki olaylar açısından da “manidar”dı. Oyunlar bir iki hafta daha geç başlasa, Ukrayna’daki gösteri ve çatışmalar zirveye vuracak, hatta belki Ruslar olimpiyat düzenlerken komşusunu işgal eden ilk ülke olarak tarihe geçecekti!
Zaten Putin’in 2014 Olimpiyatları, Hitler’in 1936 Berlin Olimpiyatları ile kıyaslanırken, Rus komşularımız birkaç gün farkla olimpiyatlar ile savaşı aynı günlere denk düşürmekten yırttı; ancak, dünya kamuoyu yine de olan biteni mizah yollu eleştirmekten geri kalmıyor! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"