Ankara Alplerinde Slalom Keyfi

Altın Oran

Altın Oran, matematikte, sanatta, doğada bir bütünü oluşturan parçaların arasında uyum ve estetiği en doğru yansıttığı düşünülen sayısal bir sabittir. Yaklaşık 1,618 civarına denk gelen altın oranın bilincimizdeki estetik duygusunu kışkırttığı, ister istemez bu oranı sağlayan objelere ve eserlere meylettiğimiz söylenir.

Hal böyle iken, Angaramız’da “altın oran” ilanlarını ilk gördüğümde “kent estetiği” ile ilgili bir çalışma olabileceğini düşünüp ziyadesiyle heyecanlanmıştım! Örneğin, kentteki yeşil alanların beton alanlara oranını “altın oran”a yükseltecek olabilirlerdi? Yeni yüksek inşaatları altın oranı aşmayacak derecede sınırlayabilirlerdi? Değil mi ama? Çok mu safmışım?
Hemen heyecanlanmayın, bu fotoğraf Ankara yamaçlarından değil, Japon Dağlarından... Ama ben de yanıltıcı reklam hakkımı kullanmak istiyorum!
Evet, çok safmışım... İlanlardaki “Oran”, halen ikamet ettiğim Oran Sitesi civarlarını, “altın” ise altın yumurtlayan tavuk seviyelerindeki kentsel rantı ifade ediyormuş. Meğerse ülkemizin nadide gayrımenkul/inşaat şirketlerinden biri Ankara’ya büyük bir konut projesi için davet edilmiş ve kendilerine Oran Sitesi yakınlarında, İmrahor vadisine bakan dik bir yamaçta uzay üssü benzeri bir site kurma ayrıcalığı tanınmış.

Konu rant ve inşaat olduğunda, gerek Belediyemizin, gerekse de inşaat şirketlerimizin önünde hiç bir engel olamayacağını, yaratıcılıklarının sınır tanımayacağını hepimiz biliyoruz artık. Bu yüzden, kimilerine göre heyelan tehlikesi bulunan dik bir yamaçta ne harikalar(!) yaratılabileceğini ister istemez merak etmeye başladık.
Altın Oran'ın tanıtım çizimleri, Yüzüklerin Efendisi'ndeki İki Kule'nin ortasından bakan Sauron'un dehşetini "aidat kardeşliği" üyelerine hissettiriyor! 
İlk önce, akla ziyan reklam kampanyaları ile proje lanse edilmeye başlandı. Hatırladığım ilk illetlik reklamda, milletvekilliğine adaylığını koyan bir amcamız aile fertlerine “kesin seçileceğim, biz de Ankara’ya taşınacağız” müjdesini veriyor, bu kutsal haber aile içinde “öğğğ, ne yapacağız biz o boktan şehirde” temasyla karşılanıyordu. Muhterem milletvekilimiz, “öyle demeyin yahu, alışveriş yaparsınız, zaten Ankara’da başka da bir şey yapılmaz” diyerek ailesini teskin ediyordu.

Ama tek başına alışveriş konsepti şirketimizi kesmedi sanırım... Zaten yakında tüm memleket dev bir AVeMe’ye dönüşecek; Ankara başı çekse de, her ilimizde alışveriş imkanı ziyadesiyle mevcut. O zaman farklı bir konsept daha bulalım dediler, ve yaslandıkları dik yamacın Elmadağ’a bakıyor olması akıllarına züper bir fikir getirdi: kayak!
Dubai'deki Emirates alış veriş merkezinde yer alan zoraki kayak pisti, çöl ortasında kayak imkanı sunarken, bahtsız bedevilerin çölde kutup ayısı tarafından taciz edilme riskini artırıyor...
Yavaş yavaş reklamlarda “evinizin önünden kayak pistlerine çıkacaksınız” teması işlenmeye başladı. Ben yine olanca saflığımla, 20-30 km ileride ulaşabilecekleri, ama pek de kayamayacakları Elmadağ kayak merkezini kastediyorlar sandım. Bilenler bilir, Ankara’ya yakın diye yapılan, yılda zaten 5-10 gün kar tutan, onda da pistin abukluğundan dolayı pek keyif alınamayan Elmadağ’a “kayak merkezi” demek ne derece mümkün?

Meğer şirketimizin hayali daha büyükmüş! İmrahor vadisine inen bir yamacı (reklamlarından anladığım kadarıyla) “kayak pisti” olarak düzenleyip evinizden direk snowboard ile çıkabileceğiniz bir imkan sunacakmış! Yahu yemeyin bizi, hepimiz Angaralıyız, yağan karı da biliyoruz, Angara’nın topoğrafyasını da, Uludağ ile sidik yarıştırmanın alemi var mı?  

Şirket yetkilileri alınganlık gösterip “kıskanma lavuk, yapacağız dedikse yapacağız” iddiasında bulunabilir, procesini istediği gibi tanıtabilir. Ama reklamın da bir ahlakı var yahu; her gün işe gidip gelirken gördüğüm devasa afişler aklımı başımdan alıyor. Sanırsın ki Oran Sitesi, Fransa’da Courchevel yakınlarında bir dağ kasabası; sokaklarda St. Bernard köpekler kızaklı faytonları kovalıyor. Mount Blanc zirvesindeki ulu çam ağaçlarının arasından slalom yapan atletik bir kayakçı üzerinize doğru geliyor ve eğer duramazsa kendini Oran-Kızılay minibüsünün tamponunda bulacak! 
İşte meşhur reklam ve kış olimpiyatlarında büyük slalom finallerine hazırlanan bir Altın Oran sakini! 
Diyeceksiniz ki, memlekette hangi konut procesi edebiyle tanıtılıyor da, Altın Orancılar mübalağa yapmadan, efendice reklam yapsınlar... Doğru vallaha, zaten “çevresinden soyutlanmış” fotoğraf ve maketlerle tanıtılan cicili bicili siteler yüzünden gayrımenkul sektöründen soğuduk! Gazete ve dergilerdeki reklam hacminin yarıdan fazlasını kaplayan konut projeleri, bize rüyalarımızın ötesinde bir yaşam sunuyor! Ulan, senden beklediğimiz damı akmayan, sıvası dökülmeyen, fayansı düzgün döşenmiş bir ev; rüyalarımıza tecavüz etme bari!

Ama insanımız “rüyalarının peşine takılıp” cici sitelere milyarlarını gömmekte, (güya) kiradan kurtulup bir ev sahibi olmakta beis görmüyor. Daha sonra, sitenin aidatı, yani “rüyalarındaki bahçenin, havuzun, otoparkın, kortun, helikopter pistinin bedeli” olarak ayda 1500 TeLe istendiğinde rüyadan (kabustan) uyanıyor; “Yahu, ben bu eve taşınmadan ayda 1000 TeLe kira veriyordum, 1500 TeLe aidat da nesi" dediğinde geç kalmış oluyor.

Nitekim (anlatanların yalancısıyım), Altın Oran’dan kayak pisti manzaralı bir ev almak istediğinizde zaten rayicin oldukça üstü bir bedelle karşılaşıyor, bunun bir de evin “çıplak bedeli” (iç inşaat hariç) olduğunu öğrendiğinizde afallıyorsunuz. Ama olsun, yılda 3 saat kayak yapmak için değmez mi?

Sitenin içindeki havuzlar, fitness merkezi, skywalk, su ve ışık gösterileri ve yüzlerce aktiviteyi es geçtim; sırf kayak pisti (suni kar makineleri, teleskiler, vb.) için aidatınıza eklenecek para ile zaten her kış gidip İsviçre’de kayak tatilinizi yaparsınız. Zaten ne kadar sıksalar da yapabilecekleri 200-300 metrelik bir pisti geçemez; eldeki malzeme belli...
Oran Sitesine layık görülen "kentsel dönüşüm" projeleri...
Ankara'nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak...
Altın Oran'ın planlanırken bölge trafiğine getireceği yükten, tüm Oran Sitesindeki hayatın içine nasıl edeceğinden bahsetmedik bile. Şu an site inşaatının sürdüğü şantiyeye daracık bir patikadan gidiliyor. Patikanın bağlandığı ara yol ile Turan güneş Bulvarı civarı halen ölesiye tıkalı; bir de binlerce konuttan müteşekkil site trafiğinin her gün bu yola girip çıkmak istemesinin yaratacağı sonuçları düşünemiyoruz bile!

Ama bu inşaata izin veren belediyenin veya inşaat sahibi firmanın umurunda değildir sanırım. Sat evi, al paranı, paylaş rantını, vatandaş düşünsün... Zaten altın oran ile kastedilen, minimum kâr oranı olmalı; 1,618, yani en az %61,8 kâr edilecek!

Tabii yol ve ulaşım problemi yine de paydaşları düşündürmüş ve Angara Belediyesi Altın Oran’a rahat ulaşım sağlamak için en iyi bildiği konuyu, yani ortalığı dümdüz edip yol geçirme konusunu masaya yatırmış. Site zaten öyle bir yamaçta ki, fazla opsiyon yok; bu yüzden hemen yanındaki TRT Genel Müdürlüğü’nün kampüsüne göz dikerek izin istemiş. TRT şimdilik izin vermiyor ve Belediye’ye direniyor, sonu ODTÜ gibi olur mu göreceğiz...
Resmin sağ üst köşesindeki TRT Genel Müdürlüğüne doğru yoğun bir asfalt çalışması planlanıyor...
Yaaa, Altın Oran’da oturacak milletvekilimizin ve Ankara’dan tiksinen ailesinin bir de böyle sorunu var; sabah o güzelim kapalı otoparka inip arabanıza bindikten sonra, şehrin ana arterlerine ulaşmanız bile yarım saat alacak! Yakınındaki bir başka site olan Park Oran’dan duyduğum kadarıyla, herkesin işe gittiği malum saatlerde, 30 katlı evlerin otoparkından (120 daire, 250-300 araba) çıkış bile 15-20 dakika sürebiliyormuş!

O yüzden Altın Oranlılara tavsiyem, çok iyi kayak yapmayı öğrenmeleri, dağ ve kış sporlarında kendilerini geliştirmeleri... En iyisi, Eymir-Gölbaşı tarafında bir iş bulmaları; böylece sabah kayakla işe gidebilir, akşam da Everest’e çıkan Nasuh Mahruki modeli yamaca tırmanarak eve dönebilirler! İşte rüyalarınızdaki yaşam...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"