Özelsiniz, Farklısınız, Bi Tanesiniz

Son zamanlarda giderek sinirimi bozan bir zihniyetten söz etmek istiyorum, artık burama (işaret parmağı gırtlağı keser) geldiği için meramımı anlatırken "kaka" kelimeler kullanabilirim, kusura bakmayın. Aklıselim vatandaşlar olarak bütün insanların eşit olduğu fikrini yaymaya, çoluk çocuğumuza benimsetmeye çalışırken, kapitalist sistemin lüks tüketimi dayatan yeni bir icadı her yanı sarmaya başladı: Siz Özelsiniz, Siz Farklısınız, Siz Ayrıcalıklısınız, Siz Bir Tanesiniz, Sizin Eşiniz Benzeriniz yok, Siz Hiç Götüboklu Diğerleriyle Bir Olur musunuz?

Gerçekten de bu kapitalizm ilahi bir sistem. Önce kitlesel tüketimi pompalayıp dünyayı ürün ve hizmet çöplüğüne çevirdikten sonra, şimdi gözünü sistemin bozduğu gelir dağılımı sonucu ortaya çıkan süper zengin, süper egolu ve süper şımarık kesime çevirdi. Eh, herkese sattığı genel geçer ürünleri, alelade hizmetleri onlara sunarak paralarını tokatlayamazsın ya?

Yazılı/boyalı basını uzun zamandır takip etmediğim için, gidişatın ne kadar cıvıdığı, mide bulandıran boyutlara ulaştığı, konunun üzerine gitmesi gereken medyanın gidişattan sebeplenmek uğruna kendini satarak eğilimi körüklediğini bilmiyordum. Tatilde birkaç gün gazeteleri okuyarak öğrendim.

Yeni yapılan birkaç süper lüks otelin reklamlarını, hakkında yazılan makaleleri görünce tüylerim ürperdi. Antalya'da, Muğla'da kimi güzelim koyları tahsis ettikleri gözü dönmüş (bir diğer deyişle saygın) yatırımcılar, bize "özel" tesisler kuruyormuş. Müstakil villalardan süper lüks döşenmiş süitlere kadar kendimizi farklı hissedeceğimiz, ayrıcalığın keyfini süreceğimiz muhteşem tesisler inşa etmişler.
Günümüz insanını artık beş yıldızlı oteller kesmediği için yedi yıldızlı otelden aşağısında kendimizi "özel, farklı ve ayrıcalıklı" hissedemiyoruz
Her şey bizim için düşünülmüş, bizim diğerleri gibi olmadığımız, özel olduğumuz duygusunu kafamıza kakmak için tüm detaylar gözden geçirilmiş. Öyle ne bulursan tabağına istifleyeceğin açık büfeler olmayacakmış; her gün, canın ne yemek isterse, senin için özel pişirecek aşçılar siparişini alacakmış. Bu otellerden birisi, sırf bu amaçla Japonya'dan aylığı onbinlerce Avroluk bir şef getiriyormuş. Şefin maaşını müşterilere itinayla sokacağı kazıkla karşılayacağı detayını ise düşünmeyecekmişsiniz.

Tabii oda (villa) fiyatlarının gecelik 30-40.000 dolara kadar çıkabilecek olmasını dert etmeyeceksiniz. Zaten ne kadar pahalı olursa o kadar özel hissedecek, aptalca söğüşlendiğiniz derecede ruhunuz hafifleyecek, egonuz okşanacak ve zevkten kuduracaksınız. Siz hiç aşağılık halkla bir olabilir misiniz? Onların kendilerine özel sushi hazırlayan Japon şefleri olabilir mi?

Yahu, işin kolayı var, gelin bizim buradaki pidecimize gidip Tayyip Ustaya (sadece isim benzerliği, herhangi bir ima yoktur) siparişimizi verelim. Yap usta kıymalı bir pide, üstüne yumurta kır, ıspanak serp, araya sucuk attır. Ustam ne istiyorsanız hepsini yapacak, maksimum 10-12 TeLe, 30.000 dolar vermeye hiç gerek yok!

Şimdi diyeceksiniz ki, "ulan sana ne, yapılsın böyle tesisler, parası olan gelsin, ekonomi canlansın, ülke palazlansın, paran olmadığı için zengine bok atıyorsun değil mi?" Evet, böyle düşünmeniz normal, zaten yıllardır şu terane ile dolduruşa getirildik: "turistin kaymağı gidiyor İspanya'ya, bize Avrupa'nın götü boklu amelesi gelip işsizlik maaşıyla 5 yıldız tatil yapıyor".


Öncelikle, ülkemizi çok ucuza pazarlamamızın, kendi kendimize yarattığımız ve ayağımıza sıktığımız iğrenç bir model olduğunu unutmayalım; kimse bizi her şeyin dahil olduğu tatil köylerini üç otuz paraya pazarlamaya zorlamadı. Ama gözümüzü karartan o vahşi kapitalizm, kendimiz tez zamanda büyük para kazanırken komşumuzun, hemşerimizin, esnafımızın, kendi vatandaşımızın anasını bellemeyi aklımıza düşürdüğü için içinden çıkılamaz, sürdürülemez bir sistemi yarattık.

Umumi tuvaletine harcanan parayla, savaştan kaçan binlerce göçmen için sığınma kampı yapılabilecek bir helaya sıçmak kendinizi özel hissettiriyor mu? 
Über zengin turistin nereye savuracağını bilemediği paraları söğüşlemeyi hedefleyen bir turizm anlayışı ise içime sinmiyor. Kaynağı belirsiz kara paranın ülkemizde haracını ödeyerek aklanacağı bir sistem midemi bulandırıyor. "Yahu bırak, herifçioğlu ne halt yemişse yemiş, parasını güzel vatanımızda bıraksın gitsin" diye düşünmeyin lütfen. Ekonomide kötü para iyi parayı kovar. Karanlık faaliyetler, gri alanlar tertemiz ekonomik aktiviteleri söker atar. Koylarımızda göreceğiniz 50 metrelik mega yatlar, geceliği 40.000 dolarlık ultra villalar sizi yavaş yavaş o güzel koylardan uzaklaştırır. Çünkü yazının başında dediğim gibi, onlara kendilerini özel hissettirmek zorundayız. O özel insanlar, bizim gibi kıçı boklu vatandaşlarla aynı havayı solumamak için o parayı verdiklerine göre, birimizden birisi bu diyarı terk edecek.

Ve tabii ki terk-i diyar eyleyen biz olacağız. Sessizliği, doğallığı, güzelliği ile bizi büyüleyen kumsallara önce "beach club"lar kurulacak. Bu clublar tamamen kendini özel hissetmek isteyen denyolara göre tasarlanacak. Denizin içine eden iskeleleri, bangır müzikle kulağımızı s.ken hoparlörleri, tipini beğenmediğine sille tokat giren badigardları ile öncelikle kıyı şeridimizi kalkındıracaklar.
Çeşme'deki malum koya bundan 35 yıl önce gittiğimde küçük bir kır kahvesi vardı ve plaj fiilen herkese açıktı. Şimdi gidin bakalım, denize yaklaşabilecek misiniz? 

Gidişatı şikayet edecek merci bulamayacaksınız. Sizin sahilinizi size kapatacaklar, siz de "sahiller tüm halkın kullanımına açıktır, tesisinden faydalanmasam bile sahile oturup denize girmeye hakkım var" şeklindeki şehir efsanesine inanıp kapıya dayanacaksınız. Kapıdaki badigard haklı(!) talebinizi dinleyip sizi plaj şemsiyesiyle patakladıktan sonra ağlayarak geri döneceksiniz.


Veya, cebinizde bütün bir yıl tatil için biriktirdiğiniz parayı bir günde harcamayı göze alarak mekana yanaşacaksınız. Güzide girişimcilerimiz ile diyaloğunuz başlayacak:

-Merhaba, ben de bugün kendimi çok özel ve farklı hissetmek için geldim.
-Tabii, aracınızı park edelim hemen, 50 TeLe sökülün, bozuğunuz yoksa 100 TeLe de olur.
-Çüşş, Versay sarayına mı park ediyoruz?
-Sana kendini özel hissetirecektim, istemiyorsan naş naşş. Tabii giriş parası kişi başı 150 gaymeyi de sökülün.
-Tamam, peki, hamama girdik terleyeceğiz. Bari şu deniz kıyısındaki şezlongları ayarlayın bize
-Olmaz, orası ikoncan locası, siz ancak arkadaki tahta masalarda oturabilirsiniz.
-Ulan, hani özel hissedecektik, burada da mı lolo yapıyorsunuz? Bari iki lahmacun bir ayran getir...
-Tabii, borcunuz 125 TeLe
-Hoşt, iki lahmacun bir ayran için mi??
-Pideci ustamızı size özel Urfa'dan getirdik, unumuz Brezilya'dan ithal, mayamız Dr. Oetker, kıymamız Agnus öküzlerinden, limonumuz Uruguaydan, ayranımız Paraguay yaylalarının süzme yoğurdundan, hesaba %65 kuver ve servis eklemedik daha... Kendinizi özel hissettiniz mi şimdi?

Kendimizi özel, farklı ve ayrıcalıklı değil; eşit, mutlu ve kardeşçe hissedeceğimiz günlere kavuşmak dileğiyle... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"