Kara Bahtlı Tatilciler

80’li yıllarda TRT’de oynayan, Halikarnas Balıkçısı’nın eserlerinden uyarlanmış bir yerli dizi vardı; ismini hatırlayamadım, ama Parmak Damgası olabilir. Küçük bir balıkçı kasabasında hayatın zorluklarını ve bir aşk hikayesini anlatan dizide siyahlara bürünmüş, kayışı koparmış bir kadıncağız vardı. Aliye Rona’nın canlandırdığı bu karakterin oğlu ya da kocası denize açılmış ve geri dönmemişti sanırım… Kadın da her daim sarp kayalıklara tırmanır, denize açılan her teknenin arkasından “DENİZCİLEEEER, KARA BAHTLI DENİZCİLEEEER” diye çemkirirdi.
Yahu, zaten küçücük çocuğum, kadının bu bağırışı bende öyle bir travma yaratırdı ki gece kabuslardan kabus beğenirdim. Dizinin üzerinden 40 yıl geçti, hala kulağımda çınlıyor Allah inandırsın. İlahi TRT, dönemin kült korku filmlerinden Exorcist veya Poltergeist yayınlasan çocuklarda böyle tahribat yaratmazdı. Aliye Rona’nın etkileyici oyunculuğuna da şapka çıkaralım tabii…
Dizideki karakterin esinlenildiği kahraman, Halikarnas Balıkçısı’nın “Aganta Burina Burinata” adlı olağanüstü romanında yer alan bir yardımcı kadın oyuncudur aslen. Kitaptan bir alıntı yapalım: “(Aganta’dan Deli Zehra) - Birdenbire beni acı bir çığlık uyandırdı. Söz ve şuuran yırtılarak ayrılmış kara bir kederin bağırışıydı o: “Balıkçılar! Kara bahtlı balıkçılar” (Kocasının gerdek gecesi yumrukladığı Zehrayı, kafası zedelenip delirdiği için dağlara salmışlar, orada başıboş dolanıyor)
Bu arada bir parantez daha açayım; Balıkçı’nın bu kitabını mutlaka okuyun! Hani laf ola beri gele, adet yerini bulsun diye bir tavsiye değil; kitaptaki duygu ve mekan betimlemeleri akla ziyan; hele ki toprak ve denizin, su insanı ile kara insanının öyle bir diyalektik çekişmesi var ki, aklınızı tavana vurdurur.
Çılgın keşişin manastırı
Konuyu nereye bağlayacaktım unuttum, hah hatırladım; geçen yaz, henüz izin alabiliyorkene ve yuğro doğumda yardımcı olan sağlık görevlisinin nikahını görmemişkene Kalimnos Adasına tatile gidiyorduk. Tekne, ada sınırlarına girdiğinde sağımızda dimdik kayalıklar ve kayalıkların tepesine konuşlanmış kartal yuvası gibi bir manastır belirdi. “Burada ne inzivaya çekilinir beeaa” diye düşünürken, manastırdan karalar giyinmiş genç bir keşiş fırladı ve bize deli gibi el sallayıp seslenmeye başladı. Şaşırıp kalmıştım, çok masalsı bir an yaşıyordum doğrusu; rüzgardan ne dediğini duyamadım, ama çocukluğumdan gelen şöyle bir haykırış yankılandı kulaklarımda:
“TATİLCİLEEEERRRR! KARA BAHTLI TATİLCİLEEERRRR”
Çok uzaktan çektim abimi, bu kadar çıktı :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"