Vacide - Wadjda

Wadjda, ya da Vacide, (var olmayan) Suudi Arabistan sinemasının tek (ve haliyle) en iyi örneği diyebilirim. Giriş cümlemi biraz sarkastik bulabilirsiniz, ama amacım kesinlikle bu filmi küçümsemek değil; tam aksine, seyrettiğinizde çok şaşıracağınız, yönetmenine ve oyuncularına hayran kalacağınız, başörtünüzün ucu ile gözyaşınızı sileceğiniz son derece dokunaklı, izleyiciyi sarıp sarmalayan bir film…
Vacide, Suudi Arabistanlı kadın yönetmen (oksimoron gibi oldu) Haifa El-Mansur’un 2012 yılında, tamamını Riyad’da çektiği, ve hatta tamamı Suudi Arabistan’da çekilen uzun metrajlı bir film. Yönetmeninin kadın olması bir tarafa, bahsi geçen ülkenin 1980’lerde tüm sinema salonlarını kapatmış olması bu projenin imkansızlığını gözler önüne seriyor.

Haifa hatun, hikayesini kendi yazdığı filmi çekebilmek yıllarca destek aramış. Sonunda, Suudi Kraliyet ailesinden Prens Bin Talal’in sahibi olduğu bir medya kuruluşu yönetmene arka çıkmış. Bir Alman yapım şirketi de filme destek verince Haifa hanım filmi kotarma şansını yakalamış; ancak çekimler çok zor olmuş, çünkü yapım ekibinde “destuuurrr, erkek var” olduğu için yönetmenimiz bir minivan’ın arkasından, telsizle komut vererek filmini yönetebilmiş.
Riyad sokaklarında bir kadın yönetmenin film çekimi...
Veee, şimdi geliyoruz zurnanın zırt dediği yere; bu film 2014 yılında Suudi Arabistan’ın “en iyi yabancı film oskarları” için aday adayı olmuş! Tabii aday adaylığı için pek bir rekabet yaşadığı söylenemez, çünkü muhtemelen o yıl S. Arabistan’da çevrilen tek filmdi zaten… Ama bu filmi herhangi bir Suudi devlet yetkilisi bizzat görerek mi aday gösterdi, yoksa yapım şirketi “bu da ülkemizin adayı olmuş olsun” diyerek oldubittiye mi getirdi, emin değilim… Zaten sonuçta aday olamamış, Ortadoğu kontenjanını bir Filistin filmi olan “Ömer” kapmış.
Oskarlar için aday olamasa da, Vacide'nin topladığı onlarca prestijli sinema ödülü var!
Filmi gördükten sonra bu filmin çevrilmesine, gösterimine ve dahi akademi ödülleri için aday gösterilmiş olmasına hayret edebilirsiniz. Çünkü filmde, Suudi Arabistan’da bir kadın olarak yaşamanın zorlukları, ve hatta imkansızlığı oya gibi işlenmiş. Ancak sanırım işin sırrı şurada; yönetmen, konuyu ajite etmeden, belli bir kritik sınırı aşmadan çok güzel bir dengede götürmüş. Yani, koyu bir şeriat ülkesinde kadın olmanın ızdırabı kör gözünüze parmak gibi sokulmuyor; daha ziyade kültürel bir olgu, “fıtratında olan” bişey gibi işleniyor. Yani, Arabistan'ın selefi erkek egemenlerine olumsuz bir durum var gibi görünmüyordur bile!

Filmde şiddet ve acı olmaması sonucunda bu esere bir öz eleştiri olarak bakmak, Suudi yetkililere “bakın, biz de böyle bir filme tolerans gösterebiliyoruz” demelerine zemin sağlamak da olası… Filmi gören belli bir kesimin “Gerçek İslam bu DA değil” klişesine sarılacağını şimdiden duyar gibiyim, ama artık kabul edelim, gerçek islam, ve gerçek kadınların islam’daki gerçek yeri budur işte. Bizzat yaşayanlar anlatıyor!

Filmden biraz bahsedecek olursam; kahramanımız Vacide, Riyad’da orta gelirli bir ailede yaşayan 10 yaşlarında çok tatlı bir kızımız. Doğumu sırasında yaşanan bir komplikasyon sonucu annesi tekrar hamile kalamıyor, dolayısıyla babasının ailesine bir erkek evlat verme şansı yok. Bu yüzden babası, Vacide’yi ve annesini seviyor gibi olsa da, mahalle baskısı yüzünden erkek çocuk doğurabilecek yeni bir eş arayışında.
Vacide ve annesi... Ne çektiniz be! 
Annesi, geçimlerini sağlamak için çalışmak zorunda. Evlerine çok uzaktaki bir okulda görev yapıyor ve oraya gidebilmek için bir servis aracıyla anlaşmak zorunda. Çünkü, S. Arabistan’da kadınlar araba kullanamıyor. Ve hatta bisiklet bile kullanamıyor; bisiklet sürmek, iffetli bir kızın asla yapacağı bir şey değil!

Ama Vacide’nin en büyük tutkusu, bir dükkanda gördüğü yeşil bisikleti alabilmek! Yaşam sevinciyle dolu, neşeli, iyimser bir kız olan, amma velakin Arabistan’da dünyaya gelen Vacide’nin tek hayali o bisiklete sahip olmak ve mahalledeki tek erkek arkadaşı (erkek arkadaş yazarken bile insanın elleri titriyor) Abdullah ile yarışabilmek! Mahallenin yegane sevimli oğlanı Abdullah, örf ve ananelere aykırı bir şekilde Vacide’nin tek dostu. (Bu arada, Vacide rolünü oynayan Waad ve Abdullah rolündeki Abdülrahman çok tatlı, sıcacık gülümseyen, pırıl pırıl iki çocuk)
Çocuklarımızın oyunculuğu çok etkileyici!
Vacide, bir kızlar okuluna devam etmektedir. Okulun müdiresi, demir hatun Hüssa Hanım, son derece katı, tutucu, otoriter bir karakterdir. Kendi hakkındaki iffetsizlik (eve erkek alıyoor) söylentilerini bastırmak için, okuldaki kızların en masum taleplerine, gençlik arzularına çok sert tepki vermektedir.
Kızlar okulu ve Vacide’nin annesinin iş ve sosyal hayatı paralelinde, S. Arabistan’ın günlük hayatında kadın olmanın zorlukları ile ilgili bildiğimiz-bilmediğimiz birçok detay öğreniriz. Bisiklete binen kızının bekaretinin bozulmasından korkan anneden, 500 metre uzaktan küçücük tesettürlü bir kız çocuğunu gördüğünde tahrik olan erkeklere; 10 yaşında evlendirilen kızlardan kocasını ikinci-üçüncü-dördüncü eşlere kaptırmak istemeyen kadınlara kadar birçok ince detay filmi zenginleştirmiştir.

Ama filmin ana konusu, S. Arabistan’da kadın olmanın getirdiği zorluklarıdır. Daha doğrusu, kadın olmak başlı başına bir zorluk, ve hatta imkansızlığıdır. Kadının adı yoktur (soy ağacı sahnesini göreceksiniz), ehliyeti yoktur, özgürlüğü, rüyası ve geleceği yoktur. Ama bu yokluklardan gelen bir yönetmen yine de bu filmi yapmışsa, umutlar tükenmemiş sayılabilir; Yaşar Kemal’in de dediği gibi, hayat umutsuzluklardan umut üretmektir.
O bisiklet benim olacakkk!
Filmde bisiklet, S. Arabistan’da kadınların araba kullanamaması, ulaşım ve hatta eğlence özgürlüklerinin olmaması ile ilgili çok yerinde bir metafor. Bisiklete sahip olmayı düşlemek bile, 10 yaşında bir kız için iffetsizlik göstergesi. Vacide, olanca cesur, dürüst ve girişimci ruhu ile bisiklet için gerekli parayı biriktirmeyi amaçlıyor, arkadaşlarına bileklik, kaset vesaire satıyor ve sonunda kestirme yolu keşfediyor: bir Kuran okuma yarışmasının birincisine verilecek 1000 riyallik ödül! Gel gelelim, Vacide’nin Kuran okuma ile pek işi olmamış, ancak büyük bir azimle çalışacak ve bisiklet uğruna usulünce Kuran okumayı öğrenecektir!

Filmin bundan sonrasının, bilindik bir “azmet, çalış, yaparsın koçum, başarırsın!” klişesi şeklinde gelişeceğini düşünebilirsiniz. Ama pek öyle değil; spoyler vermemek için detaya girmeyeyim, ama filmin gelişimi ve sonucu çok güzel bağlanmış. Oldukça sade, gerçekçi, günlük hayatın içinden bir film ve seyirciyi sıkmadan avucunun içine alıyor… (Filmin sonunda Cem Yılmaz’ın “kadınlar neden yalancıdır” skecini de daha iyi anlayacaksınız :))
Yönetmenimiz El-Mansur hanıma saygı duyduk!
Filmde Vacide ve bisiklet arasındaki duygusal bağ, aklıma ister istemez başrolünde “bisiklet” olan bir diğer filmi getirdi; Vittorio De Sica’nın Bisiklet Hırsızları! De Sica’nın filminde, bir baba ve oğlunun bir bisiklet peşindeki dramı olağanüstü bir dille anlatılmıştı. Her zaman iddia etmişimdir; bir insanın duygulu, vicdanlı, yürekli olması için seyredilmesi yasalarla zorunlu kılınması gereken bu filmin “haremlik” versiyonu da “Vacide” diyebiliriz; Baba-oğul yerine bu sefer de bir kız ve annesinin bisiklete ulaşma öyküsü yüreğinizi sızlatmazsa… o zaman okuduklarınızı unutun gitsin, demek biz aynı “tür”den canlılar değilmişiz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"