Katar: Doğal Gazın Gaz Verdiği Refah

Katar’ın Ceziresi, Mersin’in Cezeryesi

Katar Emiri’nin hamiliğinde kurulan El-Cezire haber kanalı 1996 yılında yayına başladığında, Katar dünyaya bir mesaj vermiş oldu; “Burası sadece iş için ziyaret edip evinize dönerken bir paket cezerye (pardon, hurma) götüreceğiniz bir ülke değil; Katar artık bölge politikası ve toplumsal hayatında önemli rol oynamaya aday bölgesel bir güçtür”.

Nitekim Katar, bölge ülkeleri (veya emirlikleri) arasında baştan beri farklı bir duruş sergilemesiyle biliniyor. Suudi ve Osmanlı idarelerinden sonra İngiliz himayesine giren Katar Emirliği, 1968 yılında Bahreyn ve yedi diğer emirlik ile bir körfez federasyonuna katılmış, ama 1971 yılında bu federasyondan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş. Diğer yedi emirlik ise, bildiğiniz gibi “Birleşik Arap Emirlikleri”ni kurmuş. 
Katar Emirliği’nin kuruluşundan bu yana, El-Tani ailesi ülkenin yönetimini elinde tutmakta ve yönetim değişikliği babadan oğula iktidarın geçmesi ile gerçekleşmekte… Ülke politikasındaki virajlar, hatta bazen u-dönüşleri, aile içi değişikliklerle birlikte meydana gelmekte. Örneğin, 1995 ve 2013 yıllarındaki Emir değişiklikleri Katar politikasını önemli derecede etkilemiş. 1995 dikkate şayan bir milat olmuş örneğin; El-Cezire televizyonu, Katar’ın Körfez Savaşına aktif desteği ve tarafını kesin çizgilerle belirlemesi 1995 sonrasına denk geliyor.

Katar’ın dış politikasına fazla girmeyelim isterseniz, çünkü oldukça karmaşık ve tartışmalı konular olduğuna özellikle son yıllarda yakinen tanık olduk. Orta Doğu’da Arap Baharı ile başlayan (ve otokratik ülkeleri rahatsız eden) gelişmeler, özellikle Mısır gibi ülkelerdeki sosyal dönüşümlere verilen, veya verilmeyen destekle kendini belli etti. Katar da bu dönemin en kilit aktörlerinden biri olarak tanındı…

Politik tartışmaları bir kenara bırakalım ve Katar’ın uluslararası toplumda yer alma çabaları ile konuyu noktalayalım. Benim Katar ile ilk tanışmam, Dünya Ticaret Örgütü’nün 2001 yılındaki Bakanlar Toplantısı’nın Doha’da yapılması ile olmuştu. Toplantılara gidemesem de hazırlıkları ile epey uğraşmıştım; bu kadar büyük bir organizasyonun 11 Eylül saldırılarından iki ay sonra Müslüman bir ülkede yapılması çok tartışma yaratmıştı, ama olağanüstü güvenlik önlemleri sayesinde sorunsuz halledildi.
Condominium inşasını anladık da, "kondom" şeklinde bina yapmak niyedir dostlar??

Katar’ın yakın zamandaki diğer büyük organizasyonu, 2022 Dünya Kupası finalleri olacak. Medyadan takip ediyor olabilirsiniz, tamamen klimalı/soğutmalı, mimari tasarımın sınırlarını zorlayan, hiçbir masraftan çekinilmeyen stadyumlar için kesenin ağzı sonuna kadar açıldı ve hiçbir masraftan kaçınılmıyor -  işçilerin can güvenliği dışında…

Ne yazık ki Katar, komşusu BAE gibi, işçi hakları ve çalışma şartları konusundaki duyarsızlığı ile tanınıyor. Hindistan, Pakistan, Nepal, Bangladeş, Sri Lanka gibi ülkelerden çok düşük ücretlerle Katar’a çalışmaya gelen işçiler ne yazık ki ilkel kölelik sisteminin günümüzde halen sürdüğünün kanıtı.

Gelişmiş dünyanın bitmek bilmez enerji ihtiyacını ha babam gaz pompalayarak sağlayan Katar’ın bu “cömertliğine” cevaben, batı dünyası da gaz gelecek yerden tavuk esirgemiyor ve insan hakları ihlallerini görmezden geliyor. İşin daha da acı tarafı, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerin de kendi vatandaşlarının gönüllü olarak sömürüldüğü bu düzene ses çıkarmaması...
İşçi mahallelerinden bir kesit

Katar’da bir iş bulabilmek için köle simsarlarına büyük paralar ödeyen, Katar’a girerken pasaportlarına el konan, hapishaneden beter koğuşlarda pislik içinde yaşayan, çöl sıcağının altında çalışırken bayılan bu işçilerin dramı ne yazık ki körfezin ışıltılı zenginliğiyle kamaşmış gözlerin dikkatinden kaçıyor. Dünya kupası finallerine kadar meydana gelecek iş kazalarında yaklaşık 4000 işçinin hayatını kaybedeceği tahmin ediliyor… Benzer bir durumun Dubai’de yaşandığını daha önceki yazılarımda anlatmıştım:


Dünyanın en popüler spor organizasyonu, dünyanın en zengin ülkesinde, dünyanın en fakirlerinin inşasında can verdiği stadyumlarda yapılacak. Buyurun buradan yakın, içiniz elverirse keyifle seyredin… Bir de dünya kupası organizasyonu için oylama yapıldığında Katar’lı yetkililerin FIFA delegelerine rüşvet verdiği iddiaları henüz durulmuş değil; hele ki Blatter’in epik istifasının ardından süren incelemeler bakalım ne sonuç doğuracak?

Kupanın Katar’da düzenlenmesini savunanların argümanlarında da haklılık payı vardır belki; böyle bir turnuvanın şeriatla yönetilen bir ülkede/bölgede değişim rüzgarlarını hızlandıracağı, daha demokratik ve parlamenter bir yönetim sistemine geçeceğini açıklayıp yıllardır erteleyen Emirliği bir nebze daha dürteceği tahmin ediliyor. Hadi hayırlısı…
Katar'da Kentsel, hatta Çölsel Dönüşüm - Durmak Yok, Yola Devam!

Katar’ın bu muhteşem organizasyona akıttığı paraların kaynağını biliyorsunuz; petrol ve özellikle doğal gaz! Katar milyarlarca varillik doğal gaz kaynaklarının tadını, özellikle doğal gazın sıvılaştırılıp daha kolay taşınabilmesi sayesinde çıkarmış. Şu an için Katar kişi başına düşen milli gelir açısından dünya birincisi!

Tabii kişi (ve başı) hesabını yaparken ülkenin demografik yapısına dikkat etmekte fayda var… Nüfusu 2 milyonun altında olan Katar’da yaşayan yabancıların sayısı 1,5 milyonu geçerken, Katar vatandaşlarının (Vahabi Müslüman) sayısı 300,000’e ulaşmıyor. 1,5 milyonluk nüfusun ekseriyetini modern köleler oluştururken, 300,000 kişilik Katarlı nüfus, her türlü sosyal güvenceye sahip bir şekilde refahı paylaşıyor (ki, BAE ve S. Arabistan’a oranla daha adil bir şekilde).
Katar nüfusunun ilginç bir dengesizliği de kadın ve erkekler arasında; Katar’da halen bir kadına 3,1 erkek düşüyor. Demek ki, islam aleminde mümkün kılınan “bir erkeğe dört kadın” uygulamasını Katar’da tersine çevirmek mümkün; ancak gazın ayağı öyle değil! Katarlı kadınlar, yabancı bir erkekle evlenirse, Katarlı olmalarından kaynaklanan avantajlı vatandaşlık haklarını yitiriyorlar. Erkekler için durum farklı; yabancı hatun alsalar da tüm hakları devam ediyor tabii; bu durumda evlilikler Katarlı Erkek - Katarlı kadın ve/veya yabancı hatun şeklinde gerçekleşiyor…

Bizim gezi yazısı şirazesinden çıktı, politika, demografi derken körfez sularında boğulma tehlikesi geçiriyor… O yüzden, Katar’ın başkenti Doha’ya dönelim ve biraz sokaklarda dolaşalım; tabii kış aylarında isek. Söylemeye gerek yok, Kasım-Mart dönemi haricinde Katar’da dış mekanlarda dolaşmaya çalışmak intihara teşebbüs sayılıyor. Ben Ocak ayının ılık günlerinin keyfini çıkarmıştım…
Doha’nın şehir merkezi, at nalı şeklindeki bir körfezin uçlarında gelişmiş. Körfezin güney ucu, nispeten eski/tarihi bölge (tarih dediğimiz çok da eskilere gitmiyor), kuzey ucu ise şehrin lüks ve lüks ötesi iş merkezlerinin, otel, AVM ve rezidanslarının başladığı bölge. Tabii ki Katar denilince akla öncelikle lüks ve ihtişam geliyor…

Eğer şehre güney ucundan, dhow diye bilinen Arap işi yelkenli teknelerin limanından girdiyseniz, karşınızda post-modern mimarinin, çelik, cam ve betonarmenin zafer anıtlarını göreceksiniz. Güçlü bir dürbününüz yoksa, 50-60 derece sıcaklıkta, bir gökdelen inşaatının 50. Katında çalışan Nepalli işçiyi fark etmeyecek, “vay be, ne güzel yapmış Katarlılar” diyerek turunuza başlayacaksınız.
Katar Limanı

Liman bölgesinin en görülesi eserlerinden biri, Katar İslami Sanatlar Müzesi. El-Tani ailesinin islam ülkelerinden topladıkları sanat eserlerinin sergilendiği bu müzeyi vaktim olmadığı için gezemedim, ama hararetle tavsiye ediliyor. Ben sadece dışarıdan etkileyici mimarisini inceleyebildim.
Kahire’de en beğendiğim eserlerden olan bin küsür yıllık İbn Tolun camii mimarisinden ilham alındığı iddia edilen bina, Müslüman mimarlara kıran girdiği için sanırım, meşhur Çinli mimar Pei tarafından tasarlanmış, inşaatı ise Türk müteahhitlerce gerçekleştirilmiş… Vaktiniz varsa buyurun gezin, yoksa limandan içerilere doğru girerek Doha sokaklarında dolaşalım.  Gözünüze çarpan ilk ilginç mimari eser, dikkat çekici tirbüşon minaresi ile FANAR kültür merkezi ve camii olacaktır:
Irak’ta bulunan El-Mütevekkil Camiinden esinlendiği iddia edilen minaresine çıkılabiliyor mu, bilmiyorum; ancak Katar İslam Kültürü Merkezi’ni barındıran mekanda kısa bir mola vermenizi tavsiye ederim… Sergi salonu, kütüphanesi ve islam dinini tanıtan koleksiyonu ile hizmet veren merkezde son derece kibar Katarlılar çalışıyor, size hemen çay kahve ikramında bulunup sormak istediğiniz konularda yardımcı oluyorlar, tabii Türk olduğunuzu öğrenmelerinin artıları da var diyebilirim.
Kültür Merkezinde İslam ile ilgili yeni açılımları görebilirsiniz; örneğin çevre!

Çayınızı içip merkezin arka tarafına çıktığınızda, Doha’nın nispeten eski bölgelerine nüfuz edeceksiniz. Benim kaldığım otel de, Souq Waqif’a (Çarşı) yakın olmasını istediğimden bu bölgedeydi. Otelle Katar İslam Merkezi arasında kalan geniş düzlükte büyük bir cami ve eski bir yapı göze çarpıyor.

Çeşitli kaynaklarda Güvercin Mescidi, veya Kubbeli Mescid olarak belirtilen bu yapı, Katar’ın en etkileyici mimari örneklerinden olsa da, kimsenin umurunda olmayan, bilinmeyen bir yapı. (Bu arada, Arap coğrafyasında mescit, bizdeki gibi caminin yavrusu anlamında kullanılmıyor; bildiğin büyük cami…) Günümüzdeki işlevini çözemediğim bu yapıyı beğeniyle seyredip dinlenmek için otele dönüyorum.
Görkemli sahil şeridinden henüz iki-üç blok içeri girdim, ancak Katar’ın pek görmek istemediğimiz yüzü kendini göstermeye başlıyor. Yol kenarına çömelmiş onlarca amele, bir iş fırsatı çıkması umuduyla bekleşiyor. Katar nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan bu arkadaşlarımız, önlerinden geçen devasa cipleri bir umut kırıntısıyla izliyor…
Oteldeki odamdan gördüğüm manzara ise içler acısı… İnsana, dünyanın en zengin ülkesinde olduğunu unutturacak cinsten bir mahalle ile karşı karşıyayım. Hem de şehrin merkezinden, ışıltılı dünyasından uzaklaşmış değilim; otelimiz sanırım iki farklı dünyanın tam sınırında yer alıyor ve arka pencereden bir başka Katar gerçeğini görebiliyorsunuz:
Kapısı, bacası, sıvası kalmamış, pislik içindeki evlerden çıkıp sokaklardaki kalabalıklara karışan “dost ve kardeş” müslüman nüfusu izlemek içler acısı bir durum. Halbuki, egemen sınıfın irşad ve hatta cihat ilan ettiği kafir milletler, bu islam emirliğinde, Müslüman fakirlerin girmeye cüret bile edemeyeceği, girmek isterlerse dindaşları polisler tarafından yaka paça dışarı atılacağı muazzam sitelerde yaşıyor…
Doha'nın bir köşesinde "Tribeca Film Festivali yaşanırken, diğer köşesinde tabelalarından mobilya çıkarmaya çalışılıyor...

Ben şahsen bu paradoksu çözebilmiş değilim, çözene de rastlamadım, işin en kolayı “Canım, batılılar sömürmüş işte, pis batılılar, zavallı Ortadoğu halkları” retoriğine sarılmak, iyice zora düşüldüğünde Emir ve şeyhleri batılı düzenin işbirlikçisi ilan etmek, falan filan… Ama bir otelin ön ve arka cephelerinden görülen manzaraların kontrastını artık sinir sistemim kaldırmıyor…

… diyorum ve kendimi otelden dışarı atıp gördüklerimin etkisinden kurtulmak için lükse, ihtişama yöneliyorum. En iyisi körfezin batı ucuna gitmek, Hintli amelelerin ölümüne inşa ettiği lüks binaların klimalı koridorlarında serinlerken dünya markalarının büyüsüne kapılmak… The Pearl of Qatar (Katar’ın İncisi) diye bilinen akıllara ziyan kentsel (veya çölsel) dönüşüm projesine gidip fukaralığın tozunu üzerimizden atalım… Pearl, nal şeklindeki Doha Körfezimizin dışında, az biraz daha kuzeyinde konuşlanmış.
Efendim, çoğu bilirkişinin üzerinde mutabık kaldığı şekilde, Katar gözünü Dubai’nin tahtına ve mevkiine dikmiş durumda. Şu anda mali olarak da çok daha güçlü oldukları için, Dubai ne yaptıysa, iki katını, daha pahalı ve lüksünü biz yapalım stratejisini uyguluyorlar. Dubai’nin denizi doldurarak inşa ettiği “Palmiye” adası projesine karşı “görüyorum ve yükseltiyorum” diyerek “İnci Adası” projesini geliştirmişler (ve geliştiriyorlar).

Proje, marinalar, rezidanslar, ofisler ve alışveriş merkezlerinden oluşuyor. Doha’nın “birinci sınıf” yabancı nüfusu (Amerika ve Avrupalılar) burada yaşıyor; sekizinci sınıf yabancılar ise (fakir Müslümanlar) benim otelin arka sokaklarında ikamet etmeye mecbur.
İnci mahallesi, inci ve pırlanta alabileceğiniz dükkanları (pırlanta Türkiye’dekinden daha ucuzmuş, nedense), yatınızı demirleyebileceğiniz limanı, dünya mutfağının örneklerini bulabileceğiniz (ve gayrı müslim iseniz algol alabileceğiniz) restoranları ile Doha’nın incisi niteliğinde!

Eğer denize girmek, alışveriş, Katar kültürü ile biraz daha içli dışlı olmak, güzel yemek yemek istiyorsanız hepsini birden tek mekanda bulabileceğiniz Katara’ya gidebilirsiniz. Plajı, sanat merkezi, “Şeker Paşa” Osmanlı restoranı ile “üçü bir arada” konsepti sunan Katara Kültür Köyü, Doha’da yaşayan seçkin yabancılar için en gözde adreslerden…
Katara Kültür Merkezi

Şehrin kuzeyinde dolandıktan ve “itibarda israf olmaz” atasözünü doğruladıktan sonra tekrar güneye, şehir merkezine dönelim ve Katar Emiri’nin evine bir uğrayalım. Tabii ki evine girecek, çayını içecek değiliz; ama en azından sarayının çevresinde bir turlamaktan zarar gelmez sanırım.

Doha Ulu Camii, Saat Kulesi gibi şehrin simge yapıları (ki, muhteşem bir mimari beklemeyin, işin o kısmı kuzeydeki über-lüks projelere kalmış) Sarayın çevresinde bulunuyor. Viktoryan ve islami tarzların ilginç bir bağdaştırmasını sunan saat kulesi, İngiliz hakimiyetinden kalan bir anı sanırım: 
El-Divan El-Emir olarak bilinen Saray ve çevresindeki çimenli çiçekli peysaj arasında, Doha Körfezine karşı bir yürüyüş yapmak gayet keyifliydi. Katar gibi otokratik bir ülkede bile, Sarayın yakınına yaklaşıp fotoğraf çekmenize, etrafında gezinmenize kimse bir şey demiyor… Demokrasiyle yönetilen bağzı ülkelerde (isim vermeyeyim) sultanların sarayına yan gözle bakmanın bile büyük bir suç teşkil ettiği düşünüldüğünde Katar Emiri’ne şükranlarımı iletiyorum…
Sarayın arka çaprazında, bir zamanlar Doha şehrinin korumasını üstlenen El-Koot kalesi bulunuyor. Kale (demeye bin şahit gereken) yapı, bugün terk edilmiş ve önündeki boş alan develerin piyasa yaptığı, Souq Vakıf’ın (Ayaküstü Çarşısı) otoparkı gibi kullanılan bir araziye dönüşmüş durumda… Umarım yakında akıllıca bir restorasyon düşünüyorlardır:
Sarayın karşısında, Çarşı’nın girişinde ise Emir’in atları ve ahırları bulunuyor. Ahırların olduğu bölgeyi serbestçe dolaşabiliyor ve oradan da Vakıf Çarşısına giriş yapabiliyorsunuz… Bence Doha’nın en görülesi mekanı olan Çarşıyı daha detaylı bir yazımızda inceleyelim:


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"