Varşova Kültür ve Bilim Sarayı

Mick Jagger Politbüro Üyelerini Coştururken...

Komünizm öcüsüyle büyüyen bizim kuşak için “Varşova” kelimesinin yegane çağrışımı “Varşova Paktı” olmuştur. Kendimi bildim bileli “kötü bir şey” ile özdeşleştirdiğim “pakt”ın ne olduğunu bilmezdim, hele ki Varşova’nın bir şehir olduğundan bile haberim yoktu, ama “Varşova Paktı” isim tamlaması, yeryüzündeki şeytan gibi bir şeydi.

Neyse efendim, büyüdükçe Varşova Paktı’nın, demir perdenin ne olduğu öğrendik, tam öğrendiğimizde de pakt makt falan kalmadı. Çocukluğumuzda ancak James Bond’un gizli görevlerle, sahte pasaportlarla sızabileceğine inandığımız, erişilmez bir şehir olan Varşova dünyaya açıldı, hatta biz de ziyaret etmek şansını yakaladık.

Polonya her ne kadar komünist rejimden hızla uzaklaşıyor ve küresel pazar ekonomisine entegre oluyorsa da, şehrin en önde gelen simgesi, Varşova ziyaretçilerini kapıda karşılayan sembolü, Stalin tarafından Varşova'ya hediye edilmiş olan “Kültür ve Bilim Sarayı”; ya da resmi adıyla “Pałac Kultury i Nauki”:
Kapıda karşılamak derken, daha uçağınız yere inmeden dakikalar öncesinde, kilometrelerce uzaktan tüm heybetiyle kasım kasım kasılan bir binadan bahsediyorum. Varşova’nın tam göbeğindeki 60 yıllık bu jurasik yapı halen Polonya’daki en yüksek bina olma özelliğini koruyor. Varşova’da herhangi bir yerde kaybolursanız kafanızı kaldırıp Saraya doğru yürüyün, şehrin merkezine ulaşmış olacaksınız.

Efendim, binanın şöyle bir hikayesi var; biliyorsunuz, Polonya İkinci Dünya Savaşı boyunca en feci yıkıma maruz kalmış ülke; Naziler tarafından önce Yahudi, sonra Yahudi olmayan nüfusu katledilmiş. Bu katliam öncesinde de, Polonya ile geçmişten kalan bir kuyruk acısı olan Sovyetler 22,000 Polonyalı subay ve aydını toplayarak Katyn Ormanında, Stalin’in emriyle, başlarına birer kurşun sıkarak (22,000 kurşun!) infaz etmiş. Üstüne üstlük, Polonya’yı Nazilerden “kurtarırken” ülkeyi yağmalamışlar.
Stalin, Polonya halkına "nah sana armağan" der gibi gibi...
Gel gör ki, savaş sonrası Polonya ile SSCB aynı blokta yer almış (bkz. Varşova Paktı) ve Polonya’da Moskova’ya bağlı bir hükümet kurulmuş. Stalin bakmış ki Polonya’lı hemşerilerinin gönlünü alması gerek, Varşova için uygun bir hediye düşünmüş. Koskoca Stalin Paşabahçe’den vazo alacak değil ya, komünist rejimin görkemini yansıtacak dev bir eser yapmaya karar vermişler. Bir iddiaya göre, şehre metro mu yapsak, büyük bir kültür merkezi mi diye tartışılmış, ve kültür merkezi fikri ağır basmış.

Bunun üzerine Stalin ünlü Rus Mimar Lev Rudnev’i çağırmış ve şöyle demiş: “Lev’ciğim, biz savaşta Polonyalı kardeşlerimizi biraz kötü hırpaladık, sen şöyle mimari olarak ortaya karışık, yanarlı dönerli, iri cüsseli bir şey yapıver”. Rudnev’in canına minnet, kendine meşgale arıyor zaten. Hatta savaş öncesi bazı Sovyet mimarlar ABD’ye gidip oradaki yeni gökdelenleri, Empire State Building’i falan incelemişler. Rudnev, Amerikan esintili ve Sovyet görkemli neo klasik tarza biraz da yerel soslar eklemek için Polonya’nın dört bir yanını gezmiş ve değişik mimari örneklerden küçük esinlenmelerle dönmüş.
Sanırım mimar arkadaşlar Polonya'nın yerel mimarisini incelerken Mısır'a kadar uzanmışlar?
Şimdi, çektiğim resimlere bakıp da “hani bunun yerel mimari esintileri” diyecek olursanız, şu cahil kulunuzun vereceği bir cevap olamaz tabii; orasını da siz araştırıp bulun. Ama binadaki Empire State alıntısı sanırım çıplak gözle fark edilebiliyordur. Stalin, hediyesiyle ev sahibini mahcubiyete boğan züppe zengin edasıyla, şehrin üzerinde heyula gibi yükselen, sokakta yürüyen vatandaşın Sovyet baskısını her daim hissedebileceği bir binayı lök diye oturtmuş.
Böyle bir binanın 1950’lerde inşası kolay olmamış tabii; Stalin, Rudnev’in emrine 5000 kişilik bir ekip (ameleler dahil) vermiş ve Varşova’nın batısında sırf bu ekibin konaklayabileceği bir mahalle kurulmuş. Yapımında 40 milyon tuğlanın kullanıldığı, inşası sırasında 16 işçinin hayatını kaybettiği (iş ve işçi hacmi ile bizim rezidans inşaatlarını karşılaştırırsak devede kulak), 42 katlı,  237 metre yüksekliğindeki binanın inşaatı üç yıl içinde tamamlanmış!
Moskova Üniversitesi başta olmak üzere, demir perde ülkelerinde benzerlerine rastlanan bina, ismiyle müsemma şekilde, kültür, sanat ve bilim amaçlı kullanılmış (bir zamanlar). Komünist dönemde, binanın balo ve konser sanatlarında görkemli yıl sonu partileri yapılmış ve değişik iş kollarından, yıl boyunca üstün başarı gösteren emekçiler bu partilere davet edilerek onurlandırılmış (kapitalist sistemde de “ayın elemanı” seçiliyor).

Giriş katında bütünleşik bir yapı olarak yer alan” Sala Kongresowa” ise La Scala’dan esinlenmiş derler… Komünist Parti Konferanslarına ev sahipliği yapmakla ünlenen konser salonu, 1967 yılında o dönem için inanılmaz bir konsere ev sahipliği yapmış! Baş düşman İngiltere’nin efsanevi rock grubu Rolling Stones bu binada konser vermiş! Mick Jagger’in Sovyet generalleri ve politbüro üyeleri önünde “I Can’t Get No Satisfaction” diye haykırmasını hayal etmeye çalışıyorum! (Benzer bir sahne için Val Kilmer’in başrolünde oynadığı “Top Secret” filmini mutlaka izleyiniz…)
Rolling Stones konseri epey olaylı geçmiş; grup Varşova’nın merkezinde bir otele yerleştirilmiş ve her grup üyesinin peşine bir ajan takılmış! Tüm biletleri Polonya Komünist Partisi aldığı ve “uygun gördüğü” gençlere dağıttığı için Kültür Sarayı’nın önünde büyük olay çıkmış. Konser sırasında Mick’in coşturduğu gençlerden ayağa kalkıp dans etmek isteyenleri polis hemen koltuğuna oturtmuş! Bu ne yahu, Chopin konseri mi?

Rolling Stones’un inlettiği salon binadaki tek konser/konferans salonu değil; değişik boy ve işlevlerdeki yaklaşık 3,300 odası ile bu bina komünist dönemin medar-ı iftiharı olmak için elinden geleni yapmış. Komünist dönemin ünlülerinin adını alan salonları barındıran Saraydan çıkarılan tek isim, bizzat hediyeyi veren Stalin’in ismi olmuş :)

Demir perdenin yırtılmasının ardından, binanın konukları da değişim geçirmeye başlamış. Halen bina birçok uluslararası firmanın ofisi, çeşitli dernek, kültür merkezi, kütüphane, eğitim ve araştırma merkezlerini ağırlıyor. Sarayın web sitesi üzerinden kendinize küçük bir ofisi hemen şimdi kiralamak için başvurabilirsiniz…

Bizi ilgilendiren kısmı ise sarayın gezilebilir alanları; bunların başında da zemin katındaki Teknoloji Müzesi geliyor. Teknoloji konusunda bir nostalji yaşamak isterseniz, eski arabalardan, iletişim cihazlarından, asırlık makine ve teçhizatlardan oluşan büyük bir koleksiyonu görebilirsiniz:
Binanın kış aylarına özgü bir diğer atraksiyonu da, kuzey cephesine kurulan dev bir buz pateni pisti. Sanırım tüm kış boyunca açık kalan bu pist, Doğu Blokundan nice buz pateni perilerinin çıkmasına ilham vermiş olabilir… mi?
Bir diğer ziyaret seçeneği de 30. Katta yer alan gözlem terasına çıkıp Varşova’yı kuşbakışı seyretmek… Ben çıkmadım, zaten kaldığım otel Sarayın karşısında 17. kattaydı, gerek duymadım. Gözlem terasına çıkmak, Kültür Sarayından nefret eden milyonlarca Polonyalı için Guy de Maupassant/Eyfel Kulesi anekdotu yaşatıyor; üstad, her öğlen yemeğini Eyfel’de yemesinin sebebini, lanet kulenin görülmediği tek yerin lanet kuledeki restoran olmasıyla açıklıyor. Polonyalılar da, gözlerinin Kültür Sarayı’nı görmemesi için sarayın terasına çıkıyor olabilirler.

Yukarıdaki paragraf, Varşovalıların Kültür Sarayı hakkındaki düşüncelerine dair bir ipucu veriyor. Saray hakkında karmaşık duygular besleyen halk genel anlamda binadan nefret etse de, yıkılması hakkında net bir fikir birliğine varmış değil. Ne olursa olsun, Varşova ile son derece özdeşleşmiş bir yapı. Ayrıca, binayı yıkmak Rus kardeşlerine karşı ciddi bir terbiyesizlik olarak da algılanacaktır. Bir de masrafı, zorluğu falan düşünüldüğünde, genel kanı “dursun durduğu yerde, ama gözüm görmesin” şeklinde gelişmiş…
Kuşatma çalışmaları...
Gözlerinin görmemesi için Polonya halkının ilginç bir çare bulduğu söylenebilir; Kültür Sarayını çevreleyen bölgeyi “kupon arazi” ilan ederek yeni çok katlı gökdelenler ile donatmaya karar vermişler. Günümüzde bölgenin silueti hızla değişiyor ve Empire State’e benzemese de, postmodern mimarinin çelikli camlı yapıları Kültür Sarayı’nı kuşatıyor. Yaşlı Kültür Sarayı, yakın bir gelecekte genç ve dinamik türdeşlerinin ortasında gözden yitebilir…
Batman'i beklerken...

Varşova halkı Kültür Sarayından haklı gerekçelerle nefret etse de, benim gönlüm bu dev yapının gözden kaçmasına razı değil. Öyle bir yapı ki, Batman abimiz Gotham City’den kalkıp Varşova’ya gelse hiç tereddütsüz bu binanın tepesine tüner… Varşova belediyesi, bu ihtimali göz ardı etmiyor olsa gerek ki, geceleri Kültür Sarayı’nı güzelce ışıklandırılıp Batman’ı davet ediyor…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"