Mural ile Moral Bulmak

Bir önceki yazımızın sonlarında Marie Curie’nin Varşova’da doğduğu evin duvarını süsleyen etkileyici resmi göstermiştik sizlere… Efendim, bu çeşit duvar resimlerine “mural” deniliyor ve Varşova sokaklarında gezerken karşınıza çıkabilecek onlarca örneği size sokaklarda, hayatın içinde bir sanat galerisinde geziyormuş izlenimi yaratıyor. Dünyanın belki de en eski sanatı olan muraller ile günümüzün betonarme şehirlerini renklendirmek, canlandırmak fırsatını Varşovalılar kaçırmamış…
Mural, en basit tanımı ile bir duvara, tavana, kısacası sabit bir mimari yüzeye yapılan resimdir. Resim, üzerine yapıldığı düzlem ile bütünleşir, yani etrafından soyut değildir, şuradan alıp buraya koymak için değildir. Muraller kimi zaman sırf sanat uğruna yapılırken, kimi zaman da bir mesaj verme kaygısı, politik bir gönderme, propaganda, ve hatta bir ürünün reklamı için yapılmış olabilir. Tarihin ilk murallerinin, Avrupa’da bulunan, paleolitik döneme ait mağara duvarı resimleri olduğunu iddia edebilir, dünyanın en eski sanatı savımızı güçlendirebiliriz.
Mural sanatının biraz anarşist olduğu söylenebilir; her ne kadar kimi topluluklar ve hatta yerel yönetimler yaşadıkları mekanlara mural ile moral katmak isteseler de, fırçası ve boyası ile isyanını haykırmak isteyen sanatçılara da çok rastlanmıştır. Kallavi muralleri yapmak için büyük zaman, malzeme ve hatta lojistik destek gerektiği için çoğu zaman sipariş üzerine ve mural sanatıçısına tam destek verilerek gerçekleştirilir. Ama daha küçük/orta çaplı muraller bazen kimseler hissetmeden duvarlarda beliriverir.
Geçenlerde Londra’nın bir bölgesinde duvarlarda beliren hırsız baba/oğul murali kamuoyumuzun dikkatini çekti hemen. Kötü niyetli bazı vatandaşlarımızın mural karakterlerini belli kişilere benzetmesi tartışma yarattı ve bu sanat akımının bir anlamda artan gücü ve etkisini kanıtladı. Dünyanın en tanınmış mural sanatçılarından olan ve hırsız muralini çizmiş olduğundan kuşkulanılan Banksy bu eseri çizdiğini inkar etti; çünkü muraller kamusal alanlara çiziliyor ve anonim özellikler taşıyor gibi olsa da sanatçıları önemli!
Örneğin, yukarıda adı geçen Banksy, geçtiğimiz yıllarda Gazze’yi ziyaret eder ve bombalama sonucu yıkılmış, harap olmuş duvarlara muhteşem muraller çizer. Bir sabah, evinden geriye sadece kapısının girişi kalmış olan bir vatandaş, bu kalıntıya çok güzel bir mural yapıldığını görür. Evini kaybeden adam acısının derdindedir; o sırada yanına yaklaşan bir hinoğluhin kapı yıkıntısını 175 dolara almak ister, Filistinli de sevinçle satar. Bir süre sonra kapıya bu murali boyayan Banksy’nin bir eserinin, İngiltere’deki bir pub duvarının, 575,000 dolara satıldığını duyunca çıldırır ve dolandırıcının peşine düşer…
Yaaa işte, muraldir, duvara yapılmış resimdir deyip geçmeyin; hızla artan şehirleşme ve bu şehirlerin sanata, kendini ifadeye açık duvarları çoğaldıkça; dış mekanlarda daha kalıcı resim yapabilecek boyalar, teknik imkanlar geliştikçe mural sanatının önemi artacak; belli şehirlerle özdeşleşmiş, şehrin turistik simgesi haline gelmiş muralleri giderek daha çok duyacağız.
Tabii bir de mural nedir, ne değildir meselesini açıklığa kavuşturmalı; efendim, mural sanatını genelde graffiti ile karıştırma eğilimindeyizdir. Bazı graffiti eserleri son derece yaratıcı, kaligrafiye taş çıkaran, resim gibi emek isteyen özellikler gösterse de, mesaj kaygılı ve nispeten daha yasa dışı uygulamalardır. Örneğin, Polonyalı holiganların şu çalışmasına mural diyemeyiz, ancak acemice bir graffiti olarak tanımlayabiliriz:
Varşova bir şekilde mural sanatına oldukça hoşgörülü yaklaşılan bir vilayetimiz olmuş. Şehrin değişik köşelerinde çeşitli amaçlarla bina yüzeylerine etkileyici muraller çizilmiş. Komünist yönetim sırasında da mural tekniğinin hem propaganda, hem de bazı ürünlerin üretimi ve tanıtımı için çoklukla uygulanmış olması bu dönemde de Varşova’nın mural ile iyice sıkı fıkı olmasını sağlamış.
Mural-Graffiti arası bir uygulama
Tabii murallerin “reklam amaçlı” kullanımından bahsetmişken, kapitalist dönemin de komünist dönemden aşağı kalmayacağını tahmin etmemiz gerek. Dünyaca ünlü küresel içeceğimiz, boş bir bina yüzeyini kendini sevdirmek için donatmış:
Muraller Varşova’da gayet ciddi amaçlarla, klasik sanatın ve ülkeyle özdeşleşmiş sanatçıların tanıtımı için de kullanılmış. Polonya denildiğinde ilk akla gelen kişilik olan Chopin’in Varşova’daki müzesini ziyaret ederseniz, müzenin tam karşısındaki evin duvarının Chopin ve klasik müzik temasıyla bir cümbüşe çevrildiğini görebilirsiniz:
“BLU” mahlası ile tanınan meşhur bir İtalyan mural sanatçısının, Varşova’nın yeni gelişen iş ve finans merkezi ile eski Yahudi gettosunu ayıran cadde üzerindeki çok büyük bir binanın cephesine çizdiği mural, hem konumu itibarıyla manidar, hem de boyutu ve güzelliği ile şehrin en çok fotoğraflanan yerlerinden biri olmuş bile:
Şehrin kenarında kıyısında kalmış bir okulun duvarlarının bile murallenmesi, Varşovalıların bu sanatı gerçekten sevdiğini ve sahiplendiğini gösteriyor. Çok başarılı bir çalışma olmasa da, somurtuk bir okul duvarına yeğdir yine de…
Ülkemizin mural sanatı ile tanışması sanırım birkaç yıldır düzenlenen “Mural İstanbul” festivalleri ile başlamış. Bu yıl Kadıköy Belediyesi binasının duvarının bile resimlendiğini sevinerek öğrendiğimiz festival sayesinde gri ve somurtkan şehirlerimizin mural sayesinde moral bulmasını diliyoruz…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"