Varşova'da İlim İrfan Vaziyetleri

Geçen bölümümüzde Polonya'nın diyanet dünyasına yaptığı katkılar ve yetiştirdiği kutsal kişiliklerden bahsettikten sonra, bilim alemindeki yerine kısaca değinelim. Leh milletinin ilim irfan listesinin başına tartışmasız olarak Nikolaus Kopernik'i koyuyoruz. Kopernik, bildiğiniz üzere evrenin merkezinde dünyanın olmadığını, güneş merkezli bir evren modeli içinde dünyanın kendisi ve güneş etrafında döndüğünü iddia eden bir bilim adamıdır.
Tabii ki günümüzde baktığımızda "adam sanki çok da bilinmedik bir şey söylemiş; Yunan filozof ve bilim adamları bile güneşin etrafında döndüğümüzü gözlemlemişti" diye düşünebilirsiniz. Ama o Yunanlar, henüz tek tanrılı dinlerin dogmatik baskısı yokken bu gözlemlerini paylaşmıştı; her şeyin merkezine insanı ve dünyayı koyan bir fanatizm dünyanın ekseriyetini etkisi altına almamış, farklı düşünenleri cadı, sapkın diye yakmaya başlamamıştı henüz…

Kendisi de bir din adamı olan Kopernik, tıp, hukuk, astronomi, matematik üzerine de eğitim almış, özellikle kilise hukuku konusunda uzmanlaşmış bir dahi. Çok yönlü bu bilim adamı, kariyerinin sonlarına doğru kafayı güneş merkezli bir evren sistemine takmış. 16. Yüzyılda yazdığı "De Revolutionibus Orbium Coelestium" (Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine) eseri ile bilimsel devrime büyük bir katkı sağlamış. Ancak Kopernik'in bu eserini yayımlaması pek de kolay olmamış tabii; uzun süre kiliseden, zamanının aydın(!) ve filozoflarından tırsarak çalışmalarını gizli tutmuş.

İlk başlarda kiliseden Kopernik'in çalışmalarına pek bir itiraz gelmemiş, çünkü oldukça teknik, matematik ve astronomik çalışmalarında neyden bahsettiğini tam anlamamışlar. Öğrencisi Rheticus'un yardımıyla kitabını yazan Kopernik, son sayfaların da basıma hazır olduğunu gördükten sonra "ben ölüyorum, benden sonra tufan, kiliseyle Galileo dalaşsın" diyerek son nefesini vermiş.
Ve hepimizin bildiği gibi, Kopernik'in en sadık takipçilerinde Galileo, teleskop yardımıyla güneş merkezli evren modelini ilerletmiş, çalışmalarını açıkladığında da kilisenin korkunç baskısını göğüslemek ona düşmüş. Bilimsel devrimin en büyük adımı, kilisenin tartışmasız savunduğu bazı doğruların hiç de doğru olmadığını cesaretle ortaya koyabilmek olmuş. Kilise, kazanması imkansız bir savaşa girişmiş ve 1835 yılında, iş işten geçtikten sonra, Kopernik'in eserini "yasaklılar" listesine eklemiş!

Kopernik'in ardından gelen Kepler, Galileo, Newton gibi kafir bilim adamlarınca geliştirilen gezegenlerin hareketi, yörüngesi, çekim gücü gibi hurafeler semavi dinlerin savlarına karşı gelse de, zamanımızın önemli islam alimleri durumun hiç de öyle olmadığını sağlam kanıtlarla ispatlamaktadır. Merak edenler, internet üzerinden Abdullah Yolcu hocamızın, güneşin dünya etrafında nasıl döndüğüne ve enişteyn isimli kafirin yer çekimini buluşuna ilişkin ikna edici sohbetini izlemelerini şiddetle tavsiye ederim!

Neyse efendim, bu Kopernik denilen şarlatan her nasılsa Polonya'da büyük saygı görmüş ve 1830 yılında anıtı Varşova'da, bugün halen bulunduğu noktaya dikilmiş. İkinci Dünya Savaşı'ndaki Alman işgali esnasında Naziler heykelin önüne bronz bir plaket koyarak Kopernik'in aslında bir Alman vatandaşı olduğunu iddia etmişler. 1942 yılında Alek Dawidowski (Davutoğlu) isimli kahraman bir izci yavrumuz, nazi nöbetçilerini alt ederek plaketi söküp kaçırmış; duruma çok sinirlenen Almanlar, anıtı olduğu gibi kaldırmışlar…
Kopernik anıtının önünde yer aldığı görkemli bina Stazsic Sarayı olarak biliniyor. Binaya ismini veren Stanislaw Stazsic, din adamı/filozof ve edebiyatçı kökenli bir abimiz; ancak bilimsel aydınlanmaya çok önem veriyor ve bu binayı "Varşova Bilim Dostları Derneği"nin merkezi yapıyor. Bilirsiniz, güzel ülkemizde bu tip dernekler daha ziyade okey ve pişti oynanan lokallere dönüşse de, bu derneğin yuvalandığı Stazsic Sarayı günümüzde Polonya Bilimler Akademisi'ne ev sahipliği yapıyor.

Stazsic Sarayı'ndan az biraz aşağı yürüdüğünüzde, sağınızda kalan görkemli bir demir kapı dikkatinizi çekebilir. Bu kapı, 57,000 öğrencisiyle Polonya'nın ve Avrupa'nın en önemli üniversitelerinden olan Varşova Üniversitesi'nin girişidir. Kapıdan girip kampüste biraz dolaşınca Varşova'nın eğitim ve bilim dünyasındaki saygınlığına dair bir fikir ediniyorsunuz. Üniversite yakınlarındaki klasik tarzda inşa edilmiş devasa bir yapının sadece Ziraat Fakültesi'ne ait bir kütüphane olduğunu duyunca da saygınız ve kıskançlığınız biraz daha artıyor! Mezunları arasında Menachem Begin, David Ben Gurion, Yitzhak Şamir gibi isimlere rastlayınca, en fazla İsrail Başbakanı çıkaran üniversite olmasına da şaşırıyorsunuz…
Bilimler Akademisi, Kopernik Anıtı ve Varşova Üniversitesini geçip yolunuza devam ederseniz eski şehir (Stare Miasto)'ya ulaşırsınız, ve daha önceki bölümlerimizde değindiğimiz Stare Miasto'nun öbür ucundan çıkıp eski sokaklarda yürümeye devam ederseniz ilginç bir duvar süslemesi olan bir evin önünde bulursunuz kendinizi:
Bu ev, Maria Salomea Skłodowska'nın 1867 yılında doğduğu ve şimdi müze olarak düzenlenen ev. "Kim bu Maria" diye soracak olursanız, "Marie Curie" diyerek size bir ipucu vereyim; bu yüce şahsiyet, Nobel ödülünü kazanan ilk bilim kadını; hem de iki kez kazanan ilk kişi; hem de iki farklı bilim dalında (fizik ve kimya) kazanan ilk kişi, hem de Paris'te üniversite profesörlüğüne yükselen ilk kadın, hem de öldükten Paris'teki Pantheon'a kabul edilen ilk Fransa dışı doğumlu şahsiyet… Sen neymişsin be abla!

Radyoaktivite üzerine çalışmaları ile tanıdığımız Marie Curie, hayatı boyunca bol bol maruz kaldığı radyoaktif ışımalar yüzünden yakalandığı kan kanserinden hayata veda ediyor. Bilim yaşamının çoğunu Fransa'da geçirse de, ülkesinden hiç kopmamış ve keşfettiği ilk radyoaktif elemente "polonyum" ismini vermiş (ikincisi de radyum oluyor)…

Marie Curie'nin evinden Vistula nehri kıyısına iner ve nehir boyunca yürümeye devam ederseniz henüz birkaç yıl önce açılan "Kopernik Bilim Merkezi"nin post modern binasına ulaşabilirsiniz. En az birkaç saatlik bir ziyareti göze almanız tavsiye edilen merkezde elinizi bilime sokabilir, 400 küsur interaktif deneyi bizzat gerçekleştirebilir, planetaryumunda film izleyebilirsiniz.
Efendim, bilim dünyasına katkımızın, Kopernik'i yalancı çıkarmak üzere güneşin dünya çevresinde döndüğünün ispatıyla, Mars'taki su ile abdest almanın caiz olup olmayacağı tartışmasıyla sınırlı kaldığı; Nobel alma seviyesine yükselebilen bilim adamlarımızı da etnik köken ve düşüncelerinden ötürü yargıladığımız ve hatta aforoz ettiğimiz şu günlerde, Polonya'nın bilim dünyasına katkısı ile ilgili bir kesit sunmak istedim, arz olunur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"