Mısırın Kıpti Nüfusu

Nasıl ki gavurların Türkiye'ye "hindi" demesine bozuluyorsak, biz de koskoca bir ülkeyi tanesiyle, koçanıyla bir bitki ismiyle anıyoruz. Mısır, aslında "Mısr" kelimesinin dilimizde dönmemesi sonucu ortaya çıkmış. "Mısr" ise, bölge halkının kendi ülkelerinin isimlerini latin alfabesiyle yazmasından türemiş (Cumhuriyyet Mısr El-Arabiyye).

Peki, o zaman yazarken sessiz harflerin yerini bir türlü tutturamadığımız Egypt nereden çıkmış? Kelimenin kökeni, Yunanca'daki Aigaiou huptiōs (Aἰγαίου ὑπτίως) deyişine kadar gidiyor; anlamı da "Ege'nin Aşağısı". Eh, yalan yok, kartografik algımıza göre Ege'den yokuş aşağı indin mi İskenderiye fenerine varıyorsun… Zaten tarih boyunca bir deniz aşımlık mesafedeki Mısır ve Yunan medeniyetleri arasında çok ciddi dini, felsefi, bilimsel etkileşimler olmuş ki, başlı başına bir yazı konusu…
İşte Aigaiou huptiōs deyişi, Mısr halkı tarafından yavaş yavaş "gyptios"a dönüşmüş, sonra da günümüze kadar Egypt olmuş. Yöre halkına ise latin dillerinde Koptik, bizim diyarlarda da Kıpti (gayrımüslim mısırlı) denmiş. Zamanla Mısır diyarlarından Avrupa'ya ilk çingene toplulukları geçmiş; Avrupalılar da aslen Hint asıllı olan arkadaşlara "Mısırlı" anlamına gelen "gyptian" demeye çalışırken ortaya "gypsie" kelimesi çıkmış; hatayı düzeltmek isterken "roman" demişler, iyice karışmış ortalık… Daha bir de Çigan, Gitano, Tzigane vesaire var! 

İşte, çingenelerin Mısırlı sanılmasından dolayı "gypsie" veya kıpti kelimesi bu müzik tutkunu, eğlenceli dostlarımızı tanımlar olmuş. O yüzden, "merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler" deyişimizdeki "kıpti", Hristiyan Mısırlı değil, çingene anlamına geliyor. Yani, marifetini ortaya koymaya çalışırken suçunu itiraf edenler aslında Mısırlılar değil çingeneler… Biz Roman kardeşlerimizi bir başka yazıya bırakıp Kıptilere dönelim…
Koptik Kahire'ye bir bakış
Kahire'nin öncül yerleşimleri, bugün şehrin güneyinde yer alan ve Romalılar tarafından yapılan Babil Kalesi civarında... Bu ismi nereden bulmuşlar anlamadım; hint, mısır, roman, çingene birbirine girmişken bir de Babil çıktı; Mezopotamya nereee, Kahire nere? Şehrin en eski yerleşimleri olan Kıpti Hristiyanların bölgesi de bu kale civarında gelişmiş. Bu bölgenin önemi, Matta İnciline göre, Yusuf, Meryem ve İsa'nın, Kral Herod'un elinden kurtulmak için Mısır'a kaçmaları ve bir süre bu civarlarda ikamet etmeleri.

Bugün Kıpti Kahire olarak bilinen bölgede kale kalıntıları ile birlikte birçok kilise yer alıyor. Bölgede Hristiyanlığın tarihi oldukça eski; kabul gören (kanonik) dört incilden birini yazan Aziz Markos, Hristiyanlığı Mısır'a getirerek İskenderiye Kilisesi'ni kuran önemli bir din adamı. Markos ve müritleri, Büyük İskender'den bu yana pagan inanışına yakın olan önemli bir nüfusu Hristiyan yapmayı başarmış. Ama Roma İmparatorluğu'nun Hristiyanlar üzerindeki baskısı sonucu İskenderiye Kilisesi Kahire yakınlarına çekilmiş ve dini merkez burası olmuş.
İlerleyen yıllarda Konstantin ile birlikte Bizans da Hristiyanlığı kabul etmiş ve Kıptiler bir süreliğine rahata ermişler. Bu sefer de Hristiyanlık içi çekişmeler başlamış. İskenderiye Kilisesi monofizit görüşü savunması yüzünden Bizans tarafından (Kadıköy Konsülü) dışlanmış ve Mısır Kıpti Kilisesi Ortodoks inanıştan ayrılmış.

Monofizit falan nedir, ne oluyor, biraz kafa karıştırıcı, değil mi? Çok kısa özetleyeyim; biliyorsunuz, Hristiyanlar İsa'da hem insani, hem de tanrısal özelliklerin birlikte bulunduğuna inanırlar. Monofizitçiler der ki, bu özellikler İsa'da doğmadan önce de, öldükten sonra da bir aradaydı. Yani, Meryem İsa'nın (ve böyece tanrının) annesi idi; İsa ölmeden önce de, tanrısal kimliği ile işkence ve acı çekti.
Diofizitçiler ise, İsa'nın insan olarak doğduğunu, peygamberlikle birlikte tanrısal ruha kavuştuğunu, çarmıha gerilmeden kısa süre önce de tanrısal ruhun İsa'nın bedenini terk ederek acı ve işkenceye maruz kalmadığını ileri sürer; Meryem de tanrının değil, insan İsa'nın annesidir. Bir de Ortodoks/Katolik kiliseleri arasındaki inanış farkı var, o da daha çok kutsal ruhun kökeni/niteliği üzerine…

Yani demem o ki, şu kadarcık farklar yüzünden milyonlarca cilt kitap yazılmış, onbinlerce din adamı yüzyıllar boyunca tartışmış, çatışmış, birbirini aforoz etmiş, heretik, sapık ilan etmiş, kan akmış, katliamlar yaşanmış vesaire… Dinlerin kendi içlerinde bile bu kadar minör (kimine göre majör) farklar varken, siz bir de farklı dinler arasındaki çatışmaları düşünün.
%90 müslüman nüfusun camilerinin çoğu dökülürken, %10 kıpti nüfusun kiliselerinin pırıl pırıl olmasının nedenini bilen varsa gelsin...
Neyse efendim, bizim monofizit kıptiler Mısır'da, Ortodoks inanış tarafından dışlanmış şekilde yaşamaya devam ederken bir de Müslümanların fethiyle karşı karşıya kalmışlar. Bizans zaten bu monofizitlere ifrit olduğu için Arap saldırıları sırasında kılını kıpırdatmamış; kıptiler de en rahat dönemlerini islam yönetimi altında (çok ciddi miktarlarda vergi vermek kaydıyla) yaşamışlar.

Ama haçlı seferleri başlayınca, Müslüman yönetimin aklına Kıptilerin Hristiyan olduğu gelmiş ve arkadaşları bunaltmaya başlamışlar. Haçlılar da Kıptileri "sapık" oldukları gerekçesiyle kesiyormuş zaten… Ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranabildikleri için 800 küsur yıl daha ağır vergiler altında, devlet idaresi ve orduda temsil edilmeden yaşamışlar.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde ise durumlarında ciddi bir düzelme görülmüş; Kavalalı Kıptileri sevmiş, onlara devlet idaresinde, orduda, mahkemelerde görevler vermiş. Kıptiler bir süre bu "eşitlik"in tadını çıkarmışlar, ama Cemal Abdülnasır'ın Arap milliyetçiliği döneminde yeniden devlet katlarından şutlanmışlar ve itibar kaybına uğramışlar (sanırım son meşhur Kıpti, eski BM Genel Sekreteri Butros Gali oluyor)

Bugün Kıptiler Mısır nüfusunun %10-12 civarında bir bölümünü oluşturuyorlar. Yakın geçmişe kadar nispeten bir hoşgörü ortamında yaşamış olsalar da, Arap Baharı sonrası başlayan şiddet/darbe döneminde arada kaldılar ve epey bir kıpti kilisesi yağmalandı, Hristiyan nüfus tartaklandı… Kıptilerin Müslüman ağırlıklı Mısır'dan ayrılmak, özerklik ve benzeri talepleri olmadı; kendi siyasal partileri de yok bildiğim kadarıyla… Eğer olsaydı, seçimlerde "barajı" geçip geçemeyeceklerini merakla, çekirdek çitleyerek takip ederdik… 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"