Sıradaki Şarkı: Long Train Running veya Without Love

Long Train Running diye bir şarkı çok azınıza bir şey ifade etmiştir. “Hiç duymadım” diye düşünüyorsunuzdur, ama “Without Love” dersem hepiniz yerinizde kıpraşmaya, sağa sola sallanmaya başlarsınız. Tabii hepiniz dediysem, daha ziyade 80’li 90’lı yılları Angara’nın rock barlarında yaşayan ruhu genç kesimi kastediyorum. Doobie Brothers’ın bu milli marşının ismi niye Without Love değil de Long Train Running diye merak etmişsinizdir. Ben ettim vallaha, uzun tren koşuyormuş, nereye koşuyormuş, tren zaten uzun değil midir falan ne alaka? Zaten eserimiz güfte ve başlık konusunda oldukça şanssız ve hatta sabıkalı bir eser…
Şarkımız bildiğiniz gibi gönülleri çelen, ruhları okşayan bir gitar rifi ile meşhur. Doobie Brothers gitaristi Tom Johnston bu rifi yumurtladıktan sonra yavaş yavaş şarkımızın gövdesini oluşturmuş, parçanın bestesini tamamlamış ve konserlerde şarkı aralarında seyirciyi sıcak tutmak, coşturmak için çalar olmuşlar.

Tabii parça seyirciler arasında büyük bir coşkuyla karşılanmış, Tom da parçayı her çalışında o anda aklına gelen doğaçlama sözlerle söylemeye başlamış. Tabii bir gün söylediğini ertesi konser unutunca her performansta ayrı uyduruk sözlerle günü kurtarmaya devam etmişler; bu arada da parça giderek daha çok sevilmiş. Parçaya isim düşünmedikleri için bir dönem “Osborne”, bir ara “Parliament”, bir süreliğine de “Rosie Pig Moseley” gibi isimlerle idare etmişler. 
Ve bir gün yapımcıları Teddy, Tom’un yakasına yapışıp “saçmalamayı kes de şarkıya adam gibi söz yaz, güzel bir isim bul, yazık vallaha…” diye ültimatomu vermiş. Tom bir süre direnmiş, “yaa, şarkıyla aramızda ciddi bir şey yok, kısa süreli bir ilişki” dese de, sonunda söz yazmaya karar vermiş. Vermiş de, yazdığı söz söz olsa…

Edebi bir deha diyemeyeceğimiz Tom abimiz, çalıştıkları stüdyonun (afedersiniz) helasına girip aklına ilk gelenleri çiziktirmeye başlamış. Bilirsiniz, Türk’ün aklı ya ….ken gelir, ya da… Tabii Tom abi Türk değil, ama oturup yazma konusunda bizler kadar sıkıntılı bir kardeşimiz:

Down around the corner, half a mile from here
See them long trains run, and you watch them disappear
Without love, where would you be now
Without lo-o-o-ove
You know I saw miss lucy down along the tracks
She lost her home and her family and she won't be coming back
Without love, where would you be right now
Without lo-o-o-ove


Acaba tuvaletin penceresinden istasyon mu görünüyordu, tam son damlayı sallarken trenin biri düdüğünü mü çaldı bilemem… Güzel bir kafayla yazılmış bir şarkı, fazla derin anlam aramayacaksın, zaten güfteci ve bestecimiz Tom abimiz de “bana niye trenler, Lucy de kim falan diye sormayın, aklıma ne geldiyse yazdım işte” diyerek bizi tefsir zahmetinden kurtarmış.
Araya Japonya ile ilgili bir parça atmazsam olmaz; long train denince aklıma Tokyo tren hattının omurgası olan Yamanote hattı geliyor. Tren, her biri 20 metre uzunluğunda 11 vagondan müteşekkil; yani 220 metre uzunluğunda... Yani son vagonda yolculuk etseniz ve indiğinizde istasyon çıkışı diğer uçta olsa minimum 220 metre yürüyeceksiniz. Ulan o kadar yürüyecek olsam taksi tutardım diyebilirsiniz tabii... Yamanote hattı, Tokyo merkezindeki 34,5 kilometrelik oval bir hatta 58 dakikada tam tur yapıyor. Yani, 156 treni peşpeşe eklesen kuyruğunu ısıran yılan gibi sürekli dönen bir tren elde edersin, ulaşım sorunun çözülür. Bu parlak fikrimi de de Tokyo Belediyesinin hizmetine bila ücret sunuyorum... 
Şarkımızın sahibi Doobie Brothers’ı yakından tanırsak durumu daha iyi anlarız kanaatimce; bu grup, soyadları Doobie olan Ahmet, Mehmet, Kamil ve Kemal kardeşlerden oluşmuyor. Üyeleri kardeş değil; daha doğrusu, ebeveyn kardeşliğinden ziyade, yüzük kardeşliği gibi bir bağla bağlılar. Doobie dediğimiz hadise, cıgaranın içine eklenen nebati katkı maddeleri sayesinde kafanın biraz daha güzelleşmesi ve şarkı sözlerinin abuklaşması için bir katalizördür.

Netekim, bir arkadaşları grup için matrağına bu ismi önerince, şarkılarına bile isim koymaktan aciz üyeler (bkz. long train running) hemen bu öneriye atlamış ve narkotik çağrışımlı bu ismi benimsemişler. Grup, 70’lerin ilk yarısında damardan, klasik rock müziği icra etmiş ve özellikle Kaliforniya diyarlarında deri ceket giyip motora binen kitlenin hayranlığını kazanmış. 70’lerin ikinci yarısında yeni solist Michael McDonald ile tarzları biraz değişmiş ve soul/cazz’a kayarak Chicago ile falan çalmaya başlamışlar.
Benim grupla ilgili en çok hoşuma giden ayrıntı, şarkılarını büyük bir keyifle, severek, kalben çalıyor oluşları… En sevilen şarkılarına söz yazmaya bile üşenen bu sevimli “kardeş”lerden ne beklerdiniz zaten? Örneğin, 1982 Santa Barbara konserleri vücudunuza endorfin, serotonin vesaire salgılatmak, severek müzik nasıl yapılır görmek için birebirdir…

Konu başlığımızı oluşturan sevimli şarkımızı bu konserdeki yorumundan dinleyelim, abilerimizin gitar, piyano, vurmalı sazlar, saksafon ve bilumum gitarlarla nefis geçişlerini, sololarını izleyelim, keyif alalım:


Şarkı, bir dönem ülkemizde de tüm amatör rock gruplarının repertuarında yer aldı; hatta Long Train Running çalamayan grupların barlarda program yapmasına izin verilmedi. Çünkü bu şarkı gruplar için her zaman bir cankurtaran simidi olmuştur. Sahnedesiniz, baktınız ki seyircinin dikkati dağılmış, uykusu gelmiş, eller havadan inmiş, hemmen o muhteşem gitar rifine abanıp LTR’ye giriyorsunuz.

Birden bire seyirci ayılıyor, topluluk sağa sola sallanmaya başlıyor, ve voila! Uzun tren tekrar raylara girdi, pistonlar hareketlendi, teker döndü, seyirci coşuyor, hep bir ağızdan sahneye eşlik ediyor, “without lo-o-o-ooo-ve” diye haykırıyor ve aşk olmasa nerede olacağını merak ediyor (tabii ki evde olur dizi seyrederdi): 

Well the pistons keep on turning
and the wheels go round and round
the steel rails are cold and hard
for the miles that they go down
without love, where would you be right now
without lo-o-o-ve ooh
where would you be now

Şarkıyı değişik bir tını ve yorumla dinlemek isterseniz, Bananarama Sisters’ın Gipsy Kings ile birlikte yorumladığı, pop-flemenko soslu versiyonu da tavsiye ederim, değişik bir lezzet veriyor:


Netekim sevgili okurlar, işten eve yorgun mu döndünüz, patron canınızı mı sıktı, strateji dairesi sizden yeni hedefler, eylem planları isteyip performansınızı mı sorguladı, hemen yutub’a bir “without loooove” atın, şarkı eşliğinde üzerinizi değiştirip rahat bi’ şeyler giyin, aşk meşk olmasa nerede olacağınızı düşünün…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"