Ümraniye Çıkışlı Süpermen ve Dantelli Kriptonit

Holivut dünyası seksenlerde sinema dünyasında taytıyla, peleriniyle fırtınalar estiren Süpermen’in karizmasından 2000’li yıllarda da ekmek yiyebilmek için “Süpermen Dönüyor” diye bir film çevirmeye kalktı, ama tam anlamıyla şapa oturdu. Halbuki dönüp Yeşilçam’a baksalar, “Süpermen Dönüyor” filminin orijinalinden sadece bir yıl sonra, 1979 yılında Türkiye Cumhuriyetinde çevrildiğini görecek ve dumura uğrayacaklardı!

Efendim, bilim kurgu filmlerinde rast geldiğim en anlamsız detaylardan biri, uzaylıların veya süper kahramanların dünyaya indiğinde illa ki ABD sınırları içine denk gelmesidir. Yok mu bunun Sibiryası, Tanzanyası, Patagonyası? Yok, ille de New York’a inecek, Los Angeles’a inecek ve yankilerin yanında maceraya atılacak… Halbuki Türkiye’ye inse, kariyerine bu cennet vatanda başlasa her şey çok daha farklı olmaz mıydı?
Neyse ki bu gerçeği fark eden yönetmenimiz Kunt Tulgar, Kripton kaçkını gencimizi Anadolu’nun bağrına indirerek onu şefkatli, muhafazakar, örf ve ananelerimize bağlı bir ailenin fakir ama sıcacık, sevgi dolu yuvasına emanet etmiş. Kunt Bey 1979’un 70 cent’e muhtaç Türkiye’sinde, elindeki kıt imkanlarla gözlerimizi yaşartan (gülmekten) bir film yönetmiş.

Filmimizin pelerinli kahramanı rolünde, laz olduğundan kuvvetle şüphelendiğim Tayfun Demir oynuyor. Bu filmden sonra sinema dünyasını zirvede terk ederek başka bir eserde rol almamış olan Tayfun abimiz, çekimler başlarken vatani görevini eda ediyormuş. “Anam hasta” benzeri bir bahane ile bir haftalığına izin aldığı ve filmin bu bir haftada çekildiği rivayet edilir.
Filmimiz, genel bir uzay planı çekimi için siyah kumaş üzerine tutturulmuş parlak, yaldızlı manifatura ürünleri ve yılbaşı süsleri ile başlar. Daha sonra İstanbul varoşlarında bir fakirhaneye konuk oluruz. Sinemamızın emektarlarından Reha Yurdakul ve eşi, uzaydan düşen bir roketin içinden çıkan sübyana ana-babalık etmiş, yememiş yedirmiş, onu büyütmüşlerdir.
Ve sonunda beklenen gün çatmıştır; üniversitede gazetecilik okuyan ama bir baltaya sap olamayan Tayfun “anaaa, ne pişirdin, garnım aç” diyerek eve dalmıştır. Sonunda babası ona gerçeği açıklar; Tayfun uzaydan inme bir yetimdir ve artık yüreğinin (ve süper güçlerinin) götürdüğü yere gitmesi gereklidir.

Ve bu sahnede, bence, filmin doruk noktasına ulaşırız; Tayfun’un roketinde bulunan yeşil bir taşı anneliği saklamıştır ve süper oğluna teslim etme vakti gelmiştir. İşte, filmin Türk dokunuşunu burada iliklerimize kadar hissederiz; çünkü o sevgi dolu teyzemiz, kripton taşını dantelli, oyalı örtülere sarıp sarmalayarak çeyiz sandığında saklamıştır. Zeytinyağı sabununa benzeyen kripton taşının dantel örtülerden çıktığı sahne dünya sinemasının zirvelerindendir:
Yavrum benim, kriptonitin dantel örtüsünü kendi ellerimle işledim...
Tayfun, kripton taşını aldıktan sonra kendisini yüce misyonların beklediğini hissederek annesinin ördüğü kazakları küçük bavuluna tıkıştırır ve gözü yaşlı ailesiyle vedalaşır. Bu sahnede Süpermen’in Türkiye’de ne kadar iyi bakıldığına, Türk örf ve adetlerinin manevi gücüne yine şahit oluruz; anneciği, bir bilinmeze giden Tayfun’un yolda karnı acıkır diye, bir somunun içine katık koyarak yolluk hazırlar. Yaaa işte Süpermen, daha doğrusu Clark Kent, Amerikalı ailen yola giderken eline bir dilim ekmek tutuşturdu mu???
Yerli süpermenin yolluğu: Ekmek arası beyaz peynir!
Süpermen, gerçeği öğreneceği mağarasına doğru yola çıkar. Mekan Türkiye ise, bu mağara nerede olabilir? Tabii ki Kapadokya’da; tüf zemindeki mağaralar labirenti, dünyayı kurtaran adamdan önce Süpermen’i de ağırlar. Dantellerde saklanan kripton taşından babasının hologramı çıkar ve oğluna misyonunu hatırlatır. Koskoca Kripton uygarlığının liderinin ön dişerinden birkaç tanesinin eksik oluşu bizleri dumura uğratır; bu kadar ileri bir uygarlıkta implant, protez gibi teknolojinin gelişmemesini nasıl açıklarız?
Baba Süpermen, oğlu Tayfun’a misyonunu ve niteliklerini tebliğ eder. Tayfun’un güçleri, tanrılardan ve peygamberlerden ortaya karışık bir derleme gibidir; Süleyman'ın zekası, Herkül'ün kuvveti, Atlas'ın tahammülü, Zeus'un selameti, Aşil'in cesareti, Merkül'ün sürati! Bu ne yahu, adam yahudi efsanelerinden giriyor, Yunan mitolojisinden çıkıyor… İnsan biraz da Battal Gazi, Dede Korkut falan katar, ne de olsa yerli ve milli süpermen bu!
Tayfun, Turizm Bakanlığı'nın tanıtım videoları üzerinde uçmaktadır
Süpermenimiz tabii ki bir gazetede iş bulup Clark Kent modeli çalışmaya başlar. Her Clark’a bir de Lois lazımdır, o da gazetede Alev olarak karşımıza çıkar. Alev rolünde, kariyerine “Konyalı Şerife” olarak başlayıp “Lady Şerife” olarak sonlandıran, İzmir Fuarı’nın tartışmalı isimlerinden Güngör Bayrak’ı seyrederiz.
Trabzonlu Tayfun ve  Konyalı Şerife...
Tayfun, alengirli işler kovalayan kötü adamlarla savaşıp Alev’i onların elinden kurtarmak için süpermen filmlerinden aşina olduğumuz tüm klişeleri yerine getirir. Kah kriptonit yüzünden gücünü yitirir, kah mermileri eliyle tutar, tabancaları büker, kapıları parçalar ve, en etkileyicisi, çarpışan trenleri durdurur:
Kötüleri paketleyip emniyete teslim eden Tayfun filmin sonunda Alev’e kavuşamaz. O bir Türk süpermenidir, sevdiğine kavuşmak kitabında yazmaz, onun yerine kayıp gezegenini bulmak ve dişsiz babacığını protez tedavisine başlatmak üzere uzaya (parlak aksesuar iliştirilmiş kara çarşaf) doğru yollanır…
O yıllarda Türkiye'de telefon kulübesi yok, Tayfun abi uluorta kostüm değiştiriyor...
Uzun sözün kısası, herhangi bir ortamda 1979 yapmı, Made in Turkey “Süpermen Dönüyor” filmine rastlarsanız sakın es geçmeyin, dantellere sarılı kripton taşını görmeden bu dünyayı terk eylemeyin… 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"