Sıradaki Şarkı: The Hand That Feeds

“Seni besleyen eli ısırır mısın?” Sıradaki şarkımız ilk bakışta nankörlük üzerine ahlaki bir söylev verecek gibi görünse de daha farklı bir gerçeğe dikkat çekmek için yazılmış… Seni alışkanlıklara, kör tutku ve inançlara tutsak eden zincirlerini kırmaya cesaretin var mı? Seni dizlerinin üzerine çöktüren güçlere karşı gelebilecek yüreğe sahip misin? Dogmalarla zihnini uyuşturan, seni konformist bir konfora mahkum eden inançlara başkaldırabilecek misin? 

Evet, şarkımızın ismi ilk önce nankör kedi çağrışımları yapıyor; insan velinimetine başkaldırır, diş geçirir mi? Rızkını veren otoriteye hırlamak caiz midir? Ancak püf noktası da burada işte; insanların minimum ihtiyaçlarını karşılayarak, onları alışkanlığın zincirleri, müptelalığın çaresizliği ile bağlayarak kontrol altında tutanlara karşı gelmek nankörlük müdür? Seni bu duruma düşürenin günahı yok mudur? Ve bu “nankörlüğü” gerçekleştirecek cesareti bulmak kolay mıdır: 

You're keeping in step in the line
Got your chin held high and you feel just fine
Because you do what you're told
But inside your heart it is black and it's hollow and it's cold
Just how deep do you believe?
Will you bite the hand that feeds?
Will you chew until it bleeds?
Can you get up off your knees?
Are you brave enough to see?
Do you want to change it?

İşte bu durumu sorgulayan anarşik sanatçımız Trent Reznor kişisi, veya Nine Inch Nails grubu. Sonunda ikisini pek farkı yok; bilenler bilir, Trent abi müzik yapmak istediğinde gözüne kestirdiği müzisyenleri etrafına toplar, “Nine Inch Nails” grubunun o günkü kadrosunu kurar ve stüdyoya girer… Grubun tek sabit kişisi Trent’tir, kalan üyeler de çıkacak albümün konseptine, sound’una göre belirlenir.

Trent Reznor, genç yaşlarından itibaren müzikle yatıp kalkan yetenekli bir gencimiz… Okul hayatının ardından, sigortalı, tam zamanlı iyi bir işe girebilecekken KPSS’yi elinin tersiyle itmiş, müzikle içli dışlı olabilmek için bir yapım stüdyosunda çalışmaya başlamış. Stüdyonun sahibine “abicim, kayıt falan olmadığı zamanlarda, dükkan boşken aletleri kurcalayıp kendi demolarımı çalışabilir miyim” diye rica etmiş. Patron kabul edince de Reznor başlamış stüdyoyu sömürmeye…

Sonrasını tahmin edersiniz, yetenek var, elinin altında stüdyo var, yürü ya kulum! Çalışmaları olgunlaştıkça etrafına çalgıcıları-çengicileri toplayıp albüm çıkarmaya başlamış. “Abi, gruba bir de isim lazım” dediklerinde ortaya “nine inch nails” çıkmış; Trent ismin altında yatan derin anlam konusunda bir açıklama yapmasa da, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği çivilerin 9 inch’lik olması kilise, müzik ve nalburiye çevrelerini meraka gark etmiş.

Nine Inch Nails (NIN) müziği son derece geniş bir yelpazeye sahip; her albümde, her şarkıda çok farklı sound’lar, türler ve renkler bulabilirsiniz. Ama grup ve şarkıcıları kategorize etmek isteyen müzik dünyası, NIN ve Trent’i “industrial rock” diye etiketlemiş.

Bu sanayi tipi rock tanımı ilk başta biraz antipati yaratıyor; insanda kitlesel, piyasaya yönelikimsi bir algı yaratıyor ama tam da öyle değil. Rock müziğe bir miktar deneysel seslerin eklemlenmesi, özellikle elektronik müziğin, synthesizer ve benzeri cereyanlı zımbırtıların da müziğe katılması ile meydana gelmiş bir alt-sınıf. 

Trent abimizin de geçmişi stüdyo memurluğundan, ses mühendisliğinden geldiği için müziğine elektronik ögeleri katmayı, analog müzik ile dijital tınıları harmanlamayı çok iyi becermiş. Hani stüdyolarda, konserlerde hep göregeldiğimiz, önünde yüzlerce düğmeli, ışıklı, göstergeli uçak kokpiti gibi edevatla boğuşan abiler vardır ya; kafasındaki koca kulaklıklarla sallanırken şarkının bir noktasında üçüncü sıra beşinci sütundaki düğmeyi biraz çevirirler (biz de yüzlerce düğme arasından niye onu seçtiğini anlayamayız); onlardan biri olmanın özgüveniyle müzik yapar Trent…

İşte bu parçalarından (bence) en iyisi: The Hand That Feeds! Şarkı son derece gaza getirici bir cayırtıyla ve hızlı bir ritmle başlar, temiz bir gitar kontrolü ele alır. Şarkının ilk yarısı sert bir rock şarkısıdır, parçanın ortalarından itibaren muhteşem elektronik seslerin eşliği ile boyut değiştirir. Ben ki, elektronik müziğe genelde kuşkuyla yaklaşırım, bir rock şarkı ile bu kadar başarılı harmanlandığına az şahit olmuşumdur. 

https://www.youtube.com/watch?v=xwhBRJStz7w

NIN’in bir diğer başarısı, bu ilginç sound ile aynı albüm içinde birçok değişik duyguyu başarıyla yansıtması… Bir şarkıda korkunç bir öfkeyi iliklerinize kadar hissederken, ertesi şarkıda şehvetin, sonrasında hüznün, ardından isyanın doruğuna çıkabiliyorsunuz. Grubun ismiyle müsemma, dokuz inç’lik çiviler beyninize beyninize çakılıyor ve nota perdesinin çarmıhına geriliyorsunuz.

“Madem ki endüstriyel rock yapıyorum, müziğime ve sahneme bolca endüstri katayım” diye düşünen Trent’in klipleri ve sahnesi de oldukça yaratıcı, teknolojik, yanar dönerlidir. Arkadaş da oldukça enerjik bir eleman olduğundan görsel yanı ağır basan, insanın içini kıpraştıran konser ve müzik videoları kaçınılmazdır.

Eh, kendileri bir de oldukça yakışıklı sayılıyormuş, konserlerinde ayılıp bayılan kızlar varmış, Trent’e Tarkan muamelesi çekiliyormuş falan, bu gibi detaylar yazımızın konusu değil. Ama Trent ilginç bir kişilik, anarşik, isyancı, politik bir yanı da var. Bir ara büyük müzik şirketlerinin albümleri fiyatlandırma politikasını eleştiren Reznor, “fan” olmanın aşırı yüksek fiyatlarla cezalandırıldığını iddia edip hayranlarına kendi müziğini çalıp paylaşmalarını tavsiye etmiş.

Nitekim konumuz olan “The Hand That Feeds”, NIN ile MTV arasında büyük bir krize yol açmış. Efendim, bahsettiğim gibi konu biraz da “industrial” kitleleri, beslendikleri sürece dünyaya karşı kayıtsız kalmakla, mamaları kesilmesin diye onları besleyen “kirli” elleri ısırmamakla suçluyor. Şarkının 2000’li yılların ortalarına yazıldığını ve zamanın ruhunu dikkate aldığımızda, bu şarkı Bush yönetimini ve onu görmezden gelen ABD halkını da “ısırıyor”:

What if this whole crusade is a charade
And behind it all there's a price to be paid
For the blood on which we dine
Justified in the name of the holy and the divine
Just how deep do you believe?
Will you bite the hand that feeds?

Yani, ey endüstriyel müzik dinleyen modern toplum; ya bu dinle, milliyetçilikle, kutsallıkla yaldızlanan haçlı seferleri bir yalandan, şarlatanlıktan ibaretse? Ya bizim rızkımızın içine kan, zulüm ve acı karıştıysa? Bizi besleyen eli ısırmamak adına bu kanla beslenmeyi, dogmatik inanç adına düşünmeyi ve sorgulamayı tamamen unutmayı mı yeğleyeceğiz? 

Peki, bu şekilde yorumlayabileceğimiz şarkı sözleri MTV ile nasıl bir sorun yaratmış? MTV yetkilileri, 2005 yılında çok popüler olan bu nefis eseri müzik ödülleri töreninde NIN’in canlı performans ile çalmasını istemişler. NIN’ciler, sahneyi tasarlarken, “ya bu kutsal haçlı seferi bir şarlatanlıktan ibaretse” mısrasında ekranda Bush ve Irak harekatı görüntüleri yayınlamayı düşünmüşler. MTV’ciler de Trent’e “n’apıyorsun lan, başımıza bela mı açacaksın, bak yakışıklı adamsın, kızlar senin için çığlık atıyor, bırak şimdi Bush’la uğraşmayı, kanalı mı kapattıracaksın” demişler. Trent geri adım atmamış, NIN de MTV ödüllerinden çıkarılmış ve MTV yönetimi “sanatçıya saygı duymakla beraber şovunda politik mesaj vermesini hoş karşılamıyoruz ve bla bla bla…” diye bir açıklama yaparak tüy dikmiş. 

Yüce müzik şirketlerine kafa tuttuğu atarlı bir döneme denk gelen bu yılların ardından Trent biraz daha törpülendi sanırım… Son yıllarda kurumsal alem ile sular duruldu ve özellikle sinema dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Baba yönetmen David Fincher ile frekansı tutan Trent, feysbuk kralı Zuckerberg’in hikayesinin anlatıldığı “The Social Network” filminin müziği ile Oskar kazandı. O gün bugündür epey bir soundtrack çalışmasına imza atan Trent kardeşimizin, kendisini besleyen eli ara sıra ısırmayı unutmamasını diliyoruz! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"