Kuala Lumpur'da İnanç Kardeşliği

“Üç büyük dinin birbiriyle iç içe geçip bazen kaynaştığı, bazen de kapıştığı şehir” ifadesini duyduğumuzda aklımıza otomatikman Kudüs gelir. Ancak, üç başka dinin ilginç bir şekilde kaynaştığı bir başka şehir de Kuala Lumpur’dur. Neyse ki bu kaynaşma sırasında şimdiye kadar önemli bir sorun yaşanmamış, “senin dinin sana, benim dinim bana” düsturu tam anlamıyla hayata geçmiştir. Özellikle Kuala Lumpur’un merkezine, şehre adını veren akarsuların kesiştiği noktaya giderseniz bu durumu yakinen gözlemleyebilirsiniz.

Kuala Lumpur, kelime anlamı olarak “nehirlerin buluştuğu yer” anlamına geliyormuş. İki nehrin birleşip tek bir kol olarak aktığı “Y” noktasına, yani şehrin tam merkezine geldiğinizde önce estetik bir mimariye sahip güzel bir cami, biraz aşağısına indiğinizde de mütevazi bir budist tapınağı ile tam çaprazında sakin bir hindu mabedi göreceksiniz. Bir cuma öğlen vakti gezdiğim bölgede cuma namazına giden malay ile tapınağına giden hindu birbirine gülümseyerek mabedlerine giriyorlardı.
Tabii bu üç dinin ve cemaatinin birbirine yakın cüssede ve eşit haklara sahip olduğunu iddia edemeyiz. Evet, Malezya federal parlamentoya sahip anayasal bir monarşi statüsünde, “resmen” laik ve inanç özgürlüğüne saygı duyan bir yapıda olsa da, pratikte islam dini diğerlerinden daha “eşit”; ama durum Arap coğrafyasından daha farklı bir şekilde gelişmiş.

Efendim, Malezya değişik etnik grupların kaynaştığı bir coğrafya; bu grupların ilk üçü de Malaylar (müslüman), Çinli (budist ağırlıklı) ve Hintli/Tamil (hindu ağırlıklı). Ancak, ülkeye ismini veren ve yarıdan fazla çoğunluğu oluşturan Malaylar, anayasa tanımı gereği “müslüman”. Yani, bir malay inancını değiştirip budist olamıyor, olursa da “malay” olamıyor.
Etnik kökenin dinle bu derece kaynaştırıldığı örnek azdır, ama Malezya anayasası malayı tanımlarken cümleye “islam dinini benimsemiş, malay dinini konuşan, kültürünü izleyen…” diye yazıyor. Peki, anayasal olarak “malay” ünvanını almak önemli mi? Evet, çok önemli, çünkü Malezya’da her vatandaş devlet önünde eşit değil, bazıları daha eşit. Malay kökenliler, çeşitli kamusal haklarda, okula girişte, devlette iş bulmada, bazı gayrımenkul/ticari işlemlerde çeşitli ayrıcalıklara sahip; bu ayrıcalıklar için de kanunen “malay”, yani müslüman olmak gerek.
Ama bu ayrıcalıklar sorumluluklarını da getiriyor tabii; malay iseniz islamın şartlarına uyacak, oruç tutacak, alkol almayacaksınız; medeni hukuk açısından şeriata tabi olacak, malay kültüründe yer almayan yoga gibi aktivitelerde bulunmayacaksınız, yok öyle bağdaş kurup ommm diye pineklemek! Malezya uleması, ayrımcı yasaları uygulamaya çalışırken birçok tartışmalı karara imza atmış, yoga yapmama “tavsiyesi”nden gayrımüslimlerin “Allah” kelimesini kullanamamasına kadar!
Konuyu uzatmadan müslüman cemaatin gözbebeği Masjid Jamek’e uğrayalım. Klang ve Gombak nehirlerinin buluştuğu kavşakta inşa edilen Jamek, Kuala Lumpur’un en eski camilerinden; ama tarihi yine de 100 yıldan geriye gitmiyor. İslamın bu topraklara gelişi yüzlerce yıl geriye gitse de, Kuala Lumpur mevkiinde bulabildiğimiz en eski cami budur!

Caminin çok mütevazi, sade bir güzelliği var. Tuğla ve mermer kullanılarak yapılan cami, Kuzey Hindistan islami mimarisinden etkilenerek inşa edilmiş. Geniş, açık bir avlusu, üç tane kubbesi ve iki minaresi bulunan camiyi tasarlayan ünlü islam mimarı…. diyemeyeceğim, çünkü bu güzel yapı İngiliz sömürge idaresinin Liverpool’lu subayı Arthur Hubback tarafından tasarlanmış. (Bir önceki yazımızda da Petronas Kuleleri ve parkını tasarlayan Arjantinli ve Brezilyalı mimarları yad etmiştik…)


Mescid Jamek, Kuala Lumpur’da Cuma camisi olarak biliniyor ve Cuma saatlerinde büyük bir cemaati ağırlıyor. Namaz için kullanılan ve hint mimarisinin ihtişamını yansıtan geniş mermer hol bizim camiler gibi halı kaplı değil ve mermer zemin üzerinde secdeye varıyorsunuz:
Jamek camiinden az aşağı indiğinizde, budist cemaatin uğrak yerlerinden Guan Di tapınağına varıyorsunuz. Kökleri Çinlilerin efsanevi savaşçılarından General Kwan Guan Di’ye dayandırılan bu tapınak Malezya’daki Çin mimarisinin en güzel temsilcilerinden sayılıyor.
Budist tapınaklarında özel bir ibadet vakti yok tabii; ama sabah erken saatlerde uğrarsanız tütsülerini yakan, dua eden, dileklerde bulunan, tanrılara ve kutsal ruhlara sunularda bulunan cemaati izleme, onlara katılma şansınız daha yüksek.
Kadim Asya inanışlarında yer alan dualite ve zıtların birliği bu tapınakta da görülebilir. Girişte sizi karşılayan ejderha ve savaş tanrılarının ahşap heykellerinin ürkütücülüğü yanı sıra, insanların refah, eğitim ve huzur için dualarda bulunması tam asyatik bir durum; zaten savaş tanrısı da kişinin iç huzura ve barışa ulaşabildiğinde dualarının kabul olabileceğini söylüyor.
Guan Di Tapınağından çıkıp çaprazınıza baktığınızda bir hindu tapınağının ihtişamı gözlerinizi kamaştıracak. Sri Mahamariamman tapınağının muhteşem çinilerle, hindu tanrıları figürleriyle kaplı dış yüzeyi oturup saatlerce incelemeyi hak ediyor:
Jamek camii’nin Kuzey Hindistan mimarisini yansıttığı gibi, Sri Maha… tapınağı da güney Hindistan/Tamil mimarisi esintilerine sahip. Böylece, Jamek Camii’nden güneye yapacağınız birkaç yüz metrelik yürüyüş ile Hindistan’ı kuzeyden güneye kat etmiş olacaksınız.

Bu görkemli tapınağın tarihi 1873’e dayanıyormuş; Malezya’daki demiryolu projelerinde, kauçuk çiftliklerinde çalışmak için gelen Tamil halkının lideri pozisyonundaki zengin bir işadamının yaptırdığı tapınak zamanla halka açılmış ve tamil cemaatinin dişinden tırnağından arttırdığı katkılarla onlarca yıl boyunca geliştirilmiş.
Tapınağın en göz alıcı kısmı, 1972’ye kadar yapımı süren “Gopuram” Kulesi. Yaklaşık 23 metrelik piramit şeklindeki kule-kapı, Hindistan’dan gelen sanatçılar tarafından yapılmış ve epik hint efsanesi Ramayana’dan esinlenilen 228 adet tanrı figürü ile bezenmiş. Bir hindu tapınağında olduğumuz için 228 tanrı figürünün 912 uzuva denk gelmesini beklemeyin; 6-8 koldan aşağısına sahip tanrıyı kadroya almıyorlar…
Gopuram kulesinin altındaki kapı, maddi ve ruhani dünyalar arasındaki sınır kabul ediliyor ve bu kapıdan geçince büyük ibadet holüne giriyorsunuz. Benim tapınağı ziyaretim Cuma namazı ile yaklaşık aynı saatlere denk geliyordu ve içeride hatırı sayılır bir cemaat “puja” diye bilinen ibadetlerine, bazı kutsal ilahilerinin birlikte söylenmesine konsantre olmuştu.
İsmini telafuz ederken dilimin düğümlendiği Sri Mahamariamman Tamiller için önemli bir tanrıça; tanrıların ve kutsal kişiliklerin arasında genellikle ihtisaslaşma ve işbölümü olan Asya inançlarında, Sri Mahamariamman’ın özellikle gurbette yaşayan, başka ülkelerde çalışmak zorunda olan Hindu Tamillerin koruyucusu olduğuna inanılıyor.

Hoşgörünün tavan yaptığı tapınakta ibadetleri boyunca onları izleyen, fotoğraf çeken, şaşkın şaşkın ortalıkta dolaşan benim gibi bir gavura gülümseyerek selam vermekten öte gitmediler. Malezya’da değişik dinler, kanun önünde tamamen eşit statüde olmasalar bile huzur içinde yaşayabilmenin bir örneğini yaşatıyorlar; umarım böyle devam eder. Aşağıdaki gibi bir hindu tapınağı direğine yaslanıp tefekküre dalan amcamın, cami sütununa sırtını verip tespih çeken hemşerisinden ne farkı olabileceğini aklım kesmiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"