Fasulyeden Hatıralar

Geçtiğimiz aylarda bir maruzatımdan ötürü Hacettepe Hastanesine gittim ve hasta kaydı açmakla görevli eleman bana “hastanemizde kaydınız var mı” diye sordu. Gözümün önünden hızlıca çocukluğum geçti; Kurtuluş’ta oturduğumuz zamanlarda Seyranbağları-Ulus seferini yapan 1970 model Ford minibüslerle Hacettepe’ye bir-iki kez gitmişliğim vardı, ama üzerinden 40 yıl geçtiği için bankodaki genç kıza “kaydım muhtemelen yoktur, olsa da senin tevellüdün yetmez” dedim. Kız vatandaşlık numaramdan kontrol etti ve “kaydınız varmış, Samur Sokak Uğur Apartmanda mı oturuyorsunuz” deyince olduğum yerde zıpladım! Yahu, koskoca Emniyet Genel Müdürlüğü bile her gittiğimde yedi sülalemi tekrar tekrar soruyor, Hacettepe beni 40 yıl önceden nasıl hatırlıyor? Tabii bankodaki kız da intikamını aldı ve “buraya bir kez adım attıysanız asla unutmayız” diyerek topu doksana taktı. Bu sefer beni bir korku aldı; hastane (ve tabii ki devlet) benim ne zaman geldiğimi, o zaman hangi adreste oturduğumu biliyorsa, neden geldiğimi de hatırlıyordur! Bir dosyaya acil servise niçin başvurduğumu yazdılarsa bittiğimin resmidir! Madem konu açıldı, devletin bildiğini kuldan saklamayalım; hangi ülke burun deliklerine soktuğu fasulye tanelerini çıkaramadığı için acile başvuran bir insan evladını vatandaşı olarak ister ki?
Angara Galesi civarından Hacettepe ve ötesine bakış

Şimdi, acil başvuru dosyam merak uyandırmış ve aklınıza türlü sorular getirmiş olabilir; ama şöyle açıklayayım… Fasulye taneleri ile oyuncak terazim üzerinde tartı vb. denemeleri yapmam bekleniyordu. Ama ben, çeşitli ebatlardaki fasulyelerle burun deliklerimi tıkadığımda sesimin nasıl değişeceği üzerine bir deney tasarlamıştım. Yaş henüz 5-6 falan olmalı ve burnum tıkandıkça ses frekansımın değişeceğini zaten biliyorum. Ama kıta Avrupası’nın rasyonalizmi beni kesmiyor, İngiliz empirizmine yelken açmak ve ses değişikliğini bizzat deneyimlemek istiyorum. Gitsin Descartes, gelsin Hume… Mendel de bezelyeler ile şöhrete kavuşmadı mı? Ama kontrollü deneyim kontrolden çıktı ve burnuma soktuğum fasulyelerin çapı arttıkça geri çıkarmam zorlaştı. Sonunda battal bir fasulye tanesi burnumu tamamen tıkadı ve çıkaramayınca annem beni bir taksiye attığı gibi (bu sefer Ford dolmuş beklemedik, durum acil) Hacettepe’ye götürdü. Asimov’un falan yazdığı distopik/fütüristik bir kurguda yaşıyor olsak, daha fazla oksijen ve yiyecek tüketmemem için beni ekstermineyt etmeleri gerekirdi; ama Hacettepe’nin iyi kalpli doktorları burnumdaki fasulyeyi çıkartıp bana bir şans daha verdiler. Eee, fen lisesine gidecek çocuk burnuna tıktığı bakliyattan bellidir.
Fasulyeler çıkarıldıktan sonra keyifler yerine gelmiş 

Kendimle ilgili karışık duygular içindeydim. Bir taraftan kendimi, giyotine giderken bile kafası kesildikten sonra gözünü kırpıp kırpamayacağını merak eden Fransız lavukla özdeşleştiriyordum. Diğer taraftan da yüce devletimizin kayıtlarına burnuna fasulye sokan moron olarak geçmenin utancı vardı tabii. Konunun üstünden zaman geçtikçe, kayıt kuyut konusunda sicili pek de parlak olmadığını düşündüğüm yetkili makamların bu olayı unutacağını sanmıştım, ama heyhat… Yeni e–soykütüğü ile dedemin dedesinin dedesini bulabilen devlet tabii ki benim küçükken yediğim herzeyi unutmayacaktı. Ama ilginç bir şekilde, bu kritik istihbarat ilerleyen hayatımda engel olarak karşıma çıkmadı; örneğin işe girdiğim zaman hakkımda güvenlik soruşturması falan yapılırken fasulye vakasını es geçtiler sanırım. Zıpır komedyen Groucho Marx’a atfedilen bir söz vardır; “beni üye olarak kabul edecek bir kulübe üye olmayı ben istemem” diye; ama ben de, burnumdaki fasulyeye rağmen beni çalışanı olarak kabul eden bir iş yerinde çalışmayı kabul etmek durumunda kaldım. Böyleyken böyle işte…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sinema Dünyasında Tanrı'yı Arayan Filmler

Şikago Sokaklarında Cazın, Mafyanın ve Pizzanın Peşinde

Şikago'da "Dönen Dolaplar"