Kayıtlar

Kartaca

Resim
Tunus’a indiniz, şehrin Frenk esintili caddelerinde, artık şarap servis edilmeyen Fransız kafelerinde oturup çilek suyunuzu içerken “buraya kadar gelmişken görmem gereken bir yer vardı” diye düşündünüz. İşte o yüz ifadenizi fırsata dönüştürmek isteyen Tunuslu bir arkadaşımız yanınıza yanaştı ve heyecanla “Kartajjj, Qartajjj” nidalarıyla kolunuza girerek sizi sürüklemeye başladı. Öztürk Serengil’in “kelajjj” tonlamasını andıran kartajjj’ın ne olduğunu düşündünüz ve az buçuk Fransızca fonetik bilginiz size Kartaca’dan bahsedildiğini hatırlattı. Ne yazık ki büyük bir ekonomik bunalımla, yüksek işsizlikle mücadele eden Tunus’lu hemşerimiz, ya bir taksici, ya da sizi bir taksiciye emanet edip komisyonunu almak isteyen girişimci bir vatandaş. Kartaca'nın ve Kraliçe Dido'nun hikayesini can düşmanları Roma Cumhuriyeti'nin en meşhur edebiyatçısı Virgil'den dinleyin. Virgil'in yanında tarih perisi Calliope ile trajedi perisi Polymnia (elinde maske olan) dikiliyor.  Taksiye bi

Donnie Darko - Mad World

Resim
Şarkısı ile Özdeşleşen Filmler (Veya Tam Tersi)  Sinema ve müzik konusunda yazarken zaman zaman tematik veya kelime oyunlarına, benzerliklere dayanan yazılar yumurtluyorum; örneğin, aynı konu üzerine şarkılar/filmler, veya aynı isme sahip film film ve şarkılar gibi. Geçenlerde çok sevdiğim "Mad World" şarkımı dinlerken aklıma geldi, bir şarkıyla özdeşleşmiş film/filmle özdeşleşmiş şarkı gibi bir varyete de geliştirebilirim. Örneğin, zaman, bilim kurgu ve beyin cacıklaması denildiğinde akla ilk gelen şaheserlerden Donnie Darko ve filmle beraber şöhreti katlanarak artan nefis şarkı Mad World. Filmi şarkıdan, şarkıyı filmden ayırmak artık imkansız; birbirileriyle kaynaştılar, bütünleştiler, can ciğer kuzu sarması oldular. Zamanda yolculuğa dair birçok bilim kurgu filmi seyretmişimdir, ama Donnie Darko kadar etkileyici olanına az rastladım (bir de twelve monkeys çok iyidir haa). Bu filmlerin klişe ikilemlerinden biri, zamanda geri gidip gelecekte başımıza gelecek bir felaketi önl

Robin Williams

Resim
O'Captain, My Captain Tek kanala mahkum olduğumuz çocukluğumuzda, TRT'de nefis bir sitcom yayınlanmaya başlamıştı: Mork ve Mindy. Tabii biz sitcom'a sitcom demez, komik dizi falan derdik, henüz janjanlı TV terminolojisine uzaktık. Dizide ork gezegeninden dünyalıları incelemek için gelmiş Mork isimli bir kardeşimiz vardı. Evrensel sevimliliği sayesinde kendisine Mindy isimli bir manita yapmış, çevresini gözlemlemekte ve uzaylı patronuna rapor etmekteydi.  Dizi, hepimizin kanıksadığı ilginç adetlerimizi, alışkanlıklarımızı bir uzaylı gözüyle gözlemleyip ne kadar komik, bazen de saçma olabileceklerini göz önüne serme iddiasındaydı. Merhaba, hello, konniçiva dururken "nanu nanu" şeklindeki selamlama ünlemi mahallede dilimize dolanmıştı. Mork'un ikişer parmağını "V" harfi gibi açarak dünyalıları selamlamasını denemeye çalışırdım, ama bir türlü yüzük parmağım ile küçük parmağımı bitiştirerek diğer parmaklarımdan ayıramazdım. Mork, ağzı dururken parmağıyla

Özelsiniz, Farklısınız, Bi Tanesiniz

Resim
Son zamanlarda giderek sinirimi bozan bir zihniyetten söz etmek istiyorum, artık burama (işaret parmağı gırtlağı keser) geldiği için meramımı anlatırken "kaka" kelimeler kullanabilirim, kusura bakmayın. Aklıselim vatandaşlar olarak bütün insanların eşit olduğu fikrini yaymaya, çoluk çocuğumuza benimsetmeye çalışırken, kapitalist sistemin lüks tüketimi dayatan yeni bir icadı her yanı sarmaya başladı: Siz Özelsiniz, Siz Farklısınız, Siz Ayrıcalıklısınız, Siz Bir Tanesiniz, Sizin Eşiniz Benzeriniz yok, Siz Hiç Götüboklu Diğerleriyle Bir Olur musunuz? Gerçekten de bu kapitalizm ilahi bir sistem. Önce kitlesel tüketimi pompalayıp dünyayı ürün ve hizmet çöplüğüne çevirdikten sonra, şimdi gözünü sistemin bozduğu gelir dağılımı sonucu ortaya çıkan süper zengin, süper egolu ve süper şımarık kesime çevirdi. Eh, herkese sattığı genel geçer ürünleri, alelade hizmetleri onlara sunarak paralarını tokatlayamazsın ya? Yazılı/boyalı basını uzun zamandır takip etmediğim için, gidişatın ne kada

Sıradaki Şarkı: Electric Eye/In The Sky

Resim
Kasırga misali savrulan gündemimizin kritik sorularından biri, bizi TİB mi dinlesin, MİT mi dinlesin, hangisi daha iyi dinler, illaki biri dinlesin mi, yoksa kimse kimseyi dinlemesin mi, dinlemek insan haklarına ve mahremine aykırı mı, yoksa bazı suçları önceden önleme konusunda etkili ve gerekli mi? “Büyük bir birader” biz insancıkları her daim gözetip, (kendince) doğru yoldan çıkanları silkelemeli mi? Tüm bu sorulara cevap bulmak hiç kolay değil. Zaten tarih boyunca politikacılar ve sosyologlar kadar edebiyatçılar ve müzisyenler de konuya yakın ilgi göstermişler ve beyin fırtınaları koparmışlar. Bu konudaki en bilindik distopya tabii ki George Orwell’in 1984’ü olmuş. Bizleri 24 saat izleyen büyük biraderin dizginlerimizi kontrol etme ve gerçekleri “toplum yararına” yeniden tanımlama yeteneğini hep takdir etmişizdir. Tabii sürekli gözetlenme hali yüce dinlerde de yer bulmuş kendine. Her an ve her yerde var olan yaratıcı insanları sürekli gözetlemektedir. Eh, hırslı ve bencil insanoğlu