Kayıtlar

Sıradaki Şarkı: Fifteen Feet of Pure White Snow

Resim
Uzun zamandır “sıradaki şarkı” serimize ara vermişiz. Müzik dünyasındaki gezimize devam etmek için durmaksızın yağan, bizleri aynı anda bembeyaz bir huzura ve çaresizliğe sokan karın yağması, yeryüzünü örtmesi ve ilham perimizi dürtüklemesi gerekiyormuş. Japonya'nın en çok kar alan bölgelerinden Zao Dağı'nda "15 Feet of Pure White Snow" altında kalan çam ağaçları, "kar canavarı" şeklinde tercüme edebileceğimiz "juhyo"lara dönüşür ve bizleri korkuturdu...   Öyleyse müzik dünyasına dalalım ve kar kalınlığı en yüksek şarkılardan gündeme uygun bir tanesini seçelim; benim aklıma ilk gelen Nick Cave’den “Fifteen Feet of Pure White Snow” oldu doğrusu. Nick abimizin en gaz verici şarkılarından olan bu eseri, kar yağışından kıpırdayamadığınız günlerde, camdan dışarıyı seyrederken peş peşe onlarca kez dinleyebilirsiniz: is anybody out there please? it's too quiet in here and i'm beginning to freeze i've got icicles hanging from my knees under fif

Sinema ve Futbol

Resim
İçinden Futbol Topu Geçen Filmler Belki duymuşsunuzdur, 1994 yılında İngiltere'de yayımlandığında büyük sükse yapan “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” kitabının başlığı zamanla futbolseverlerin sloganlarından biri oldu. Futbolu sadece seyirlik bir spor olarak görmeyen testosteron cumhuriyetinin de katkılarıyla futbol, futbolun çok ötesine geçti. Futbolu ister büyük bir endüstri olarak görün, ister eğlence… Ya da, insanoğlunun içindeki vahşet, hırs, yarış ve iddia dürtülerinin modern hayattaki yansıması, Roma Cumhuriyetinin arena ve gladyatörlerinin günümüzdeki karşılığı olarak… Her halükarda varacağımız sonuç, futbolun sadece futbol olmadığı, yaşamın kendisi veya yansıması şeklinde görüleceği. Günümüzde futbolun dünyanın her köşesinde kitlelerden gördüğü ilgiyi, dönüştüğü endüstrinin parasal büyüklüğünü, modern hayatın çarklarında boğulan bir çok insan için yegane kaçış alternatifi olduğunu düşündüğümüzde, sevelim veya sevmeyelim, futbolun büyük bir “şey” olduğunu anlarız. Japony

Sirk Edebiyat

Resim
Kitap yazmanın maddi bir kazanç sağlamadığını çeşitli vesilelerle dile getirmiştim; olur da birisi "ulan kitap yazmış satıyorsun, bi yemek ısmarlamadın" derse diye. Şimdi kimseye anlatamazsın ki, eğer ülkenin en tanınan 10-15 yazarından biri değilsen, kitap yazmanın getirisi değil götürüsü olacağını... İnanmazlar. Başıma gelmemiş olsa ben de inanmazdım belki... Maddi kazanca bağlı maddi isteklerin önünü kestikten sonra, manevi kazançlara gelebiliriz.  Kitap yazmanın (benim için) en keyifli taraflarından biri, 3-5 kişi de olsa, okurlarınızla iletişime geçme, kitabınız olmasa karşılaşma şansı bulamayacağınız insanlarla tanışma şansıdır. İşte, tanınmamış, zavallı bir yazar olmanın bir diğer güzel tarafı da burada yatar; kitap fuarlarında önünüzde birikmiş uzun kuyruklarda bekleyen okurlarınıza, belki de yorgunluk ve bıkkınlıkla imza vermek yerine, standınıza tek tük uğrayan nadide ve kıymetli okurlarınızla uzun uzun sohbet etmek ve onları tanımak şansına erişirsiniz. Benzer şeki

Çukurova Kitap Fuarı

Resim
Adana’da “Satır Arası”nın Çift Anlamı!  8. Çukurova Kitap Fuarı 13-18 Ocak 2015 tarihleri arasında Adana TÜYAP Fuar Merkezi’nde düzenlendi ve bu yıl Onur Konuğu olarak Çınar Yayınları’nın standında yerimi aldım. Nasılsa ismimden dolayı onur konukluğunu garantilemiş durumdayım, kimselere kaptırmıyorum... İmza ve söyleşi günüm 18 Ocak Pazar olduğu için 17 Ocak gecesinden Adana’ya intikal ediyorum. Uçaktan iner inmez sevgili yayıncım, Çınar Yayınları’nın sahibi Aydın Ilgaz ağabey beni Adana Büyükşehir Belediyesinin yayıncılar ve yazarlar onuruna verdiği yemeğe çağırıyor. Kendimi “yazar”dan saymaya cüret edemesem de, yazarlarla beraber Adana’da Adana yemenin keyfini kaçırmamak için hemen olay yerine intikal ediyorum. Yemekte kimler yok ki... Belediye Başkanı ile birlikte, 50. sanat yılını kutladığı bir etkinlikten gelen Ataol Behramoğlu, ertesi gün fuarda söyleşilere katılacak olan İhsan Eliaçık ve Nasuh Mahruki, Yılmaz Güney’in kardeşi, Orhan Kemal’in oğlu derken “ben ne sıfatla buradayım

Kırgızistan Issık Göl - Tanrı'nın Yeryüzündeki Gözü

Resim
“...Bu sırada o mavi göl muazzam kayalar kaosunun ve kar yığınlarının arasından gökyüzünü inceliyor, suyun karanlık derinliklerini kucaklıyor ve canlı bir vücut gibi yumuşak, güzel ve yavaş hareketli dalgalarından oluşan kaslarını şişiriyordu. Amaçsız doğan ve ölen dalgalardı bunlar. Sanki gecenin karanlığı bastırınca patlak verecek bir fırtınayı karşılamak için göl bütün kuvvetini toplamakta, enerji biriktirmekte ydi...” ... diye betimlemiş Cengiz Aytmatov, Issık Göl’ü. Türk dünyasının en yetkin yazarlarından Cengiz Hocamız kadar bu gölü güzel anlatabilen kimse çıkmaz sanırım; ama bir densizlik yaparak şansımızı deneyelim. Cengiz Aytmatov’a ve Issık Göl’e tekrar geri dönmek üzere küçük bir parantez açayım.  Issık Göl, tam da Cengiz Aytmatov'un betimlediği gibi, fırtınayı karşılamak üzere... Şimdi, dünyamız ile ilgili ilginç bir detaya tanık olalım. Coğrafya ile haşır neşir olanlar “Pole of Inaccessibility” (Erişilmezlik Kutbu) deyimini duymuş olabilirler. Duymadıysanız şöyle açıkl