Kayıtlar

Kuala Lumpur, Çamurlu Kavşak

Resim
Güneydoğu Asya’ya turistik seferlere çıkanlar için okkalı ismiyle dikkat çeken destinasyonların başında geliyor Kuala Lumpur. İnsanda koala beklentisi uyandırsa da bu sevimli hayvanlarla bir akrabalığı veya evsahipliği yok; ancak sıcak, nemli ve tropik iklimi yüzünden her türlü börtü, böcek ve egzotik hayvanla karşılaşabileceğiniz bir ülkenin, Malezya’nın başkentinden bahsediyoruz. Kuala Lumpur’un kelime anlamı, kulaklarda akseden haşmetli fonetiği ile orantılı değil ne yazık ki; “çamurlu nehirlerin birleştiği kavşak” gibi oldukça ıslak ve sıradan bir anlamı var. Her daim yağmur alan ülkenin Klang ve Gombak nehirlerinin çamurlarını birleştirdiği nokta bugün Kuala Lumpur’un tam göbeğine denk geliyor. Aslında çamuru hafife almamak lazım; çünkü ismi çamurdan gelen bir başka rüya şehiri hatırlayalım; Paris! Galyalılar zamanında şehre çamur anlamına gelen “lutum”dan türeyen Lutece ismi verilmişti. Şehre adını veren "çamurlu kavşak" Ama Kuala Lumpur’un tarihi Paris kadar esk

Kuala Lumpur'da İnanç Kardeşliği

Resim
“Üç büyük dinin birbiriyle iç içe geçip bazen kaynaştığı, bazen de kapıştığı şehir” ifadesini duyduğumuzda aklımıza otomatikman Kudüs gelir. Ancak, üç başka dinin ilginç bir şekilde kaynaştığı bir başka şehir de Kuala Lumpur’dur. Neyse ki bu kaynaşma sırasında şimdiye kadar önemli bir sorun yaşanmamış, “senin dinin sana, benim dinim bana” düsturu tam anlamıyla hayata geçmiştir. Özellikle Kuala Lumpur’un merkezine, şehre adını veren akarsuların kesiştiği noktaya giderseniz bu durumu yakinen gözlemleyebilirsiniz. Kuala Lumpur, kelime anlamı olarak “nehirlerin buluştuğu yer” anlamına geliyormuş. İki nehrin birleşip tek bir kol olarak aktığı “Y” noktasına, yani şehrin tam merkezine geldiğinizde önce estetik bir mimariye sahip güzel bir cami, biraz aşağısına indiğinizde de mütevazi bir budist tapınağı ile tam çaprazında sakin bir hindu mabedi göreceksiniz. Bir cuma öğlen vakti gezdiğim bölgede cuma namazına giden malay ile tapınağına giden hindu birbirine gülümseyerek mabedlerine giriy

Petronas Kuleleri

Resim
Bugünlerde manyak indirim ve promosyon yaptığını iddia eden ticari işletmelerin en çok kullandığı sloganların başında “Patron çıldırdı!” geliyor. Yani fiyatları öyle bir indirdik ki, aklı olan patron yapmaz bunu, sizin hatırınıza feci zarar edeceğiz, kaçırmayın fırsatı demek istiyorlar. 1990’larda inşaat, mimarlık ve gayrimenkul aleminin kullandığı slogan ise “Petronas Çıldırdı!” şeklindeydi. Yani demek istiyorlardı ki, Malezya’nın ulusal petrol şirketi Petronas delirdi, nereye saçacağını bilemediği paraları gömecek çılgın bir projeye girişti. Dünyanın en yüksek binasını Kuala Lumpur’da yapmaya and içti, ünlü Arjantinli mimar César Pelli ile anlaştı, verdi siparişi, hatta “yapmışken bir değil, iki tane yap” diyerek olayı abarttı. O yıllara kadar gökdelen ve yüksek binalar denildiğinde akla tabii ki ABD’nin New York ve Chicago kentleri geliyordu; nitekim dünyanın en yüksek binası ünvanı Chicago’daki Willis (Sears) gökdelenine aitti. Ama Petronas kafaya koymuştu bir kere; bu ünvanı

Japon Sineması

Resim
Nippon diyarlarında kiraz çiçeklerinin açmaya başladığı bu mevsimde Japon sineması üzerine bir kitabı tanıtmak istiyorum sizlere… Kendine özgü tarzları, çok farklı ekollerde, yeni akımlara öncülük eden eserleri ile ana akım sinemada hak ettiği kadar tanınmasa da, film fanatikleri için çok özel bir yeri olan Japon sinemasını kapsamlı bir şekilde ele alan Türkçe bir kitap bugüne kadar yoktu. Ama artık var; Gökhan Kuloğlu’nun koordinatörlüğünde, sinemaya gönül veren sekiz yazarın derlediği “Japon Sineması”, güneş imparatorluğunun yüz küsur yıllık sinema macerasını kapsamlı olarak analiz ediyor. Kitabı okumaya başladığımda şaşkınlık ve hayranlıkla karışık bir memnuniyet yaşadım, çünkü kitap yoğun bir akademik araştırma ile kişisel gözlemlerin harmanlandığı bir üslupta hazırlanmış, kaynağa ve somut veriye dayalı titiz yazılara yer verilmişti. Kitabın derlenmesinde en çok hoşuma giden detay, değişik düzlemlerde okuyabilmenize fırsat tanıması. İsterseniz eseri kronolojik olarak okur, 18

İznik Surlarında Kahpe Bizans

Resim
Cümle alem kabul etmiştir ki, dünya tarihinin seyrini değiştiren en önemli kavşaklardan biri, Roma İmparatoru Konstantin’in Hristiyanlık üzerindeki baskıyı kaldırarak bu inancı bir nevi imparatorluk dini olarak tanıması ve önünü açmasıdır. O döneme gelinceye dek Roma İmparatorluğunda çok zengin bir dini yelpaze vardı, ama kimi pagan inançlar, ezoterik, gnostik ve saire tarikatlar ipin ucunu kaçırmıştı. Derler ki, Konstantin tebaası için şöyle kurumsal, oturaklı, derli toplu ve mümkünse tek tanrılı bir din seçmek istedi; gönlü Hristiyanlık ile tek tanrılı güneş tapımı (sol invictus) arasında gidip geliyordu ve güneş alerjisinin çıkması üzerine burun farkıyla Hristiyanlık kazandı! Bu sefer de “gerçek Hristiyanlık nedir” sorusu ortaya çıktı ve günümüzde dilimizden düşmeyen “gerçek islam bu deel” muhabbeti tüm eski dünyayı sardı! Uzun ve detaylı bir tartışmaya şimdilik girmeyeceğim, ama ortaokul din bilgisi derslerinden de hatırlarsınız, İsa’nın ölümünden sonra yazılmış yüzlerce incil orta