Kayıtlar

Sıradaki Şarkı – ‘39

Resim
Sıradaki şarkıyı epey ihmal ettik, bari tumturaklı bir grupla geri dönelim ve Queen'den bir şarkı dinleyelim… Madem Queen dedik, tartışmasız bir numaralı albümlerini açalım; A Night At the Opera! Bildiğiniz gibi, albüm "Death on Two Legs" ile gümbür gümbür başlıyor, Freddie eski menajerlerine sövüp sayıyor… Ardından operatik parçalar kulağımızın pasını alıyor, Bohemian Rhapsody çalarken "Bismillah" diye bağırarak kendinizden geçiyorsunuz ve şöyle sakin, dingin bir parça ile huzura ermek istiyorsunuz. Ve imdadınıza "39" yetişiyor. Akustik gitarın yumuşacık tınısı, Brian May'in sakin sesiyle ateşinizi ve tansiyonunuzu düşürüyor, ruhunuzu dinginleştiriyor. İyi de, 39 nedir? Ateşimiz mi? Tansiyonumuz mu? Hayır efendim, '39 sayısı 1939 yılını ve o yılda geçen bir bilim kurgu hikayesini konu ediyor. Hoppala, bilim kurgu da nereden çıktı şimdi diyeceksiniz… Queen'in bilim kurguya en güzel göndermesi, dünyanın koca popoplu kızlar sayesinde dön

Bollywood'dan Seçmeler

Resim
HAYDİ ŞİMDİ BÜTÜN ELLER HAVAYA Eğer iflah olmaz bir Flash TV izleyicisi iseniz, canınız film seyretmek istediğinde tek adresiniz Bollywood yapımları olmalı. Dünyanın en fazla film çevrilen ülkesi Hindistan’ın önde gelen sinema merkezi olan Bollywood’da, en dramatik filmde bile dansın, coşkunun, halayın, horonun sonu gelmez! Yazıda bir Bollywood güzellemesi yapacak değilim; çünkü birkaç Bolly filmi izlediğinizde, bilindik klişeleri tekrarlayan, izleyicilerin kafasını dağıtıp Angara havası oynatan, aşklı meşkli, sabun köpüğü tarzında yapımlarla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Ama bir milyar nüfuslu büyük bir ülke ve binlerce yıllık kültüre sırt çevirmeyin ve hiç olmazsa birkaç ses getiren yapımı izleyerek hoş vakit geçirin… Son yıllarda Bollywood ürünlerinden en fazla ses getirenlerden üç tanesini tanıyalım isterim… Tabii aklınıza ilk olarak “Slumdog Millionaire” gelebilir, ama bu film Danny Boyle üstadın görkemli bir eseri olup, konu itibariyle Mumbai’de geçmektedir ve büyü

Sanal Madencilik Gerçek Madenciliğe Karşı

Resim
Efendim, çoluk çocuğumuzun müptelası olduğu mucizevi oyun Minecraft’ı (madencilik zanaatı) geliştiren İsveçli Markus Persson’un şirketi Mojang, birkaç ay önce Microsoft’a 2,5 milyar (tekrarlıyorum, iki buçuk fucking MİLYAR) dolara satılmış. Bu paranın neye tekabül ettiğini göstermek için karşılaştırmalı bir örnek vermem gerekirse, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl doğal taş ihracatından elde ettiği gelir 2,1 milyar Dolar; yani bir Mojang etmiyor. Türkiye’ye madencilik sektöründe yatırım yapmak için gelen uluslararası doğrudan yatırımların son beş yıldaki toplamı ise 1,2 milyar doların altında; beş yılda yarım Mojang sermaye çekebilmişiz. Tabii madencilik ve doğal taş yatırımları için kesilen ormanların, siyanür kullanımının, iş kazalarının, yitirilen canların parasal karşılığını tartışmıyoruz bile. Yani, sanal ve gerçek madenciliğin, eski ve yeni sektörlerin durumu böyleyken böyle... Tabii ki şunu demek istemiyorum; “yeni” sektörleri destekleyelim, eskileri boşverelim…  Yeni ekonominin

Kaman Kalehöyük'te Japon Yapmış

Resim
Kaman-Kalehöyük Arkeoloji Enstitüsü, Müzesi ve Japon Bahçesi Efendim, kaç zamandır gitmek isterdim de kısmet bu baharaymış! Japon hemşerilerimin yönettiği Kalehöyük kazıları sonucunda çıkan bulguların sergilendiği müzeyi gezmek, kazı başkanı Dr. Omura ile tanışmak, hatta bu geziyi müzenin yanındaki Japon Bahçesinde açan sakuraların (kiraz çiçekleri) dönemine denk getirmek için epey uğraştık. Sümer meteoroloji tanrısının inadı ile karşılaşmak Nisan ortasında mabadımızı dondurdu, ama olacak o kadar… Kaman Kalehöyük'te kazılar başlamadan önce yüzeyde bulunan kalıntılar bu bölgenin oldukça verimli olduğunu göstermiş. Ardından, kazılar için Japon Prensi Tomohito Mikasa'nın Başkanı olduğu Japonya Orta Doğu Kültür Merkezi yetkilendirilmiş. Bizzat Prensin 1986 yılında başlattığı kazılar halen devam ettiği gibi, İç Anadolu genelinde yüzey çalışmalarını da bu merkez yürütüyor. Kazıları yönetmek dışında, Kalehöyük yakınında kurdukları Japon Anadolu Arkeoloji Enstitüsü ile bölge tarihi

Gezgin Gözüyle...

Resim
Bazen arkadaşlarımla sohbet ederken bana, sanki yazarmışım gibi,  “Eeee, yeni kitap yazmıyor musun” diye soruyorlar. Yarattığım bu yanıltıcı imaj bazen beni de gaza getiriyor ve onlara edebiyat camiası, yazarlar, yayınevleri, kitapevleri vb. hakkında söyleve girişiyorum. Sonra kendime geliyorum; ben yazar değilim ki, hasbel kader Japonya gözlem ve anılarımı toparlamış bir ademoğluyum… Ama tabii ki, gezi yazılarım başta olmak üzere, yazmadan duramıyorum; Fırsat oldukça blog sayfamda, bazen dergilerde, çeşitli internet sitelerinde ve hatta kolektif kitap çalışmalarında yer almaya çalışıyorum. Ankara’da yaşadığım için de, gezi yazısı denildiğinde de ilk akla gelen mecralardan biri, Ankaralı Gezginler’in kitap çalışmaları. Efendim, daha önce de bahsetmiştim, Ankaralı Gezginler, Ankara’da yaşayan (çok da şart değil) ve gezmeyi seven (şart) dostlarımızın oluşturduğu bir grup. Grup diyorum, çünkü dernek, vakıf vb. bir kurumsal kimliği, aidatı, üyeliği, yönetimi yok. Daha ziyade, e-posta

Vacide - Wadjda

Resim
Wadjda, ya da Vacide, (var olmayan) Suudi Arabistan sinemasının tek (ve haliyle) en iyi örneği diyebilirim. Giriş cümlemi biraz sarkastik bulabilirsiniz, ama amacım kesinlikle bu filmi küçümsemek değil; tam aksine, seyrettiğinizde çok şaşıracağınız, yönetmenine ve oyuncularına hayran kalacağınız, başörtünüzün ucu ile gözyaşınızı sileceğiniz son derece dokunaklı, izleyiciyi sarıp sarmalayan bir film… Vacide, Suudi Arabistanlı kadın yönetmen (oksimoron gibi oldu) Haifa El-Mansur’un 2012 yılında, tamamını Riyad’da çektiği, ve hatta tamamı Suudi Arabistan’da çekilen uzun metrajlı bir film. Yönetmeninin kadın olması bir tarafa, bahsi geçen ülkenin 1980’lerde tüm sinema salonlarını kapatmış olması bu projenin imkansızlığını gözler önüne seriyor. Haifa hatun, hikayesini kendi yazdığı filmi çekebilmek yıllarca destek aramış. Sonunda, Suudi Kraliyet ailesinden Prens Bin Talal’in sahibi olduğu bir medya kuruluşu yönetmene arka çıkmış. Bir Alman yapım şirketi de filme destek verince Haifa hanım f

Sıradaki Şarkı: Fifteen Feet of Pure White Snow

Resim
Uzun zamandır “sıradaki şarkı” serimize ara vermişiz. Müzik dünyasındaki gezimize devam etmek için durmaksızın yağan, bizleri aynı anda bembeyaz bir huzura ve çaresizliğe sokan karın yağması, yeryüzünü örtmesi ve ilham perimizi dürtüklemesi gerekiyormuş. Japonya'nın en çok kar alan bölgelerinden Zao Dağı'nda "15 Feet of Pure White Snow" altında kalan çam ağaçları, "kar canavarı" şeklinde tercüme edebileceğimiz "juhyo"lara dönüşür ve bizleri korkuturdu...   Öyleyse müzik dünyasına dalalım ve kar kalınlığı en yüksek şarkılardan gündeme uygun bir tanesini seçelim; benim aklıma ilk gelen Nick Cave’den “Fifteen Feet of Pure White Snow” oldu doğrusu. Nick abimizin en gaz verici şarkılarından olan bu eseri, kar yağışından kıpırdayamadığınız günlerde, camdan dışarıyı seyrederken peş peşe onlarca kez dinleyebilirsiniz: is anybody out there please? it's too quiet in here and i'm beginning to freeze i've got icicles hanging from my knees under fif